31 Aralık 2009 Perşembe
Bu gece ne yapacağım
Yeni yıla nasıl girersen öyle geçermiş. Seneler evvel küçükken ders çalışarak girmeyi düşündüm. Ama başaramamıştım.
Onun için sanırım öğrencilik yıllarım hep vasatın bir iki parmak üzerinde geçmişti. Elde edilen her sonuç gayet başarısız olmuştu.
Ama bu yeni yıla girerken kendime bir plan çıkarttmı. Bu ritüele uyacağım ve bu planları tek tek gerçekleştireceğim.
1- Önceliğim, yıl başı kutlamalarında hiç bir şey yapmayan arkadaşlarıma küfür edeceğim. Bu gece eğlenmeyip, ertesi gün baş ağrıları ile girmeyeceksem, 31 Aralık'ın diğer günlerden benim için önemi ne.
2- Deliler gibi yemek yiyeceğim. Eve erken gitmem halinde annemin yaptığı yemeklerin hepsinden tadacağım ve normalde 4 kişilik bir ailenin yiyebileceği herşeyi yemeye çalışacağım.
3- İçki ile aramızda sıcak bir bağ kurmaya çalışacağım. Ama öksürğüm hala geçmediği için bunu iptal de edebilirim bilemiyorum..
4- Gece 12'den sonra Victoria's Secret'ın mankenkenlerinin yaptığı olağan üstü defileyi izleyeceğim. Ama hemen yanlış anlamayın oradaki Black Eyed Peas grubunun performansını merak ediyorum.
5- Bahamalardaki dünya güzellik yarışmasını izleyeceğim. Ama bunu da yanlış anlamayın benim güzel blogumun güzel az sayıdaki okurları. Serdar Turgut'tan devraldığım bayrağı uluslararası alanda dalgalandıracağım. Bahamalardaki dünya güzellik yarışmasını izleyerek selülit araştırmalarına devam edeceğim.
6- Dan Brown'ın Kayıp Sembol kitabını okuyacağım yatağımda. Yanıma sıcak bir bardak süt ile huşu dolu bir şekilde uyuyacağım...
Bütün herkesin 2010 yılı iyi geçsin ama sadece sevinen ben olayım Allah'ım nolursun!!!
30 Aralık 2009 Çarşamba
2009'da ne öğrendim
1- Hiç bir şey.
Bu kadarcık.
Bu kadarcık.
28 Aralık 2009 Pazartesi
Beckham Milano'da
Geçen sezonu Milan'da kiralık olarak geçirip tekrar Amerika'nın yolunu tutan David Beckham tekrar gelmiş Milano'ya.
2010 Dünya Kupası kadrosunda olması için İngiltere Milli Takım Teknik Direktörü Fabio Capello, "Kadroda olmak istiyorsan, düzenli olarak oynayacağın bir takıma gitmelisin" uyarısını dikkate aldı Beckham.
33 yaşında olmasına rağmen bu özverisi birçok kesimin takdirini topluyor. Kazandığı paralarla 7 ceddini doyuracak kadar para kazandığı kesin İngiliz yıldızın.
Ama hem profesyonel futbolculuğun verdiği heyecan hem de daha popüler olma sevdası iteledi Milan'a Becky'yi.
Umarız başarılı olur da şu yıldızsız tadı tuzu kalmayan İtalya'yı Catania'dan başka izleme sebebi olur.
24 Aralık 2009 Perşembe
2009 biterken atılan en büyük kazık
23 Aralık 2009 Çarşamba
Haydi kızlar okula!!!
Bekarlığının son günlerini yaşayan hamili yakınımın ricası üzerine bu postu giriyorum aslında. Ama haberin benim dikkatimden kaçması da büyük bir ayıp. Hamili yakınımın gönderdiği linke tıklayınca şansıma, bahtıma vb yerlere yakınmalarda, serzenişlerde bulundum.
Her zaman lisede öğrenci olmayı sevmişimdir. Twilight'ın Edward'ı gibi 105 yaşında bir lise öğrencisi olmaya hayır demem hiç bir zaman.
Ama Fransa'daki olgu bambaşka... Oraların Milli Eğitim Bakanlığı, Paris'in ufak bir ilçesinde bunu yasaklayınca ortalık bir anda ayağa kalkmış. Bayan öğrenciler de bunun üzerine süper ultra, göz zevkine hitap eden şortlar, mini etekler ve benimkinden de düşük olduğunu tahmin ettiğim düşük bel jean'leri ile okul yollarına düşmüş.
Über seksi olduğu için yasaklanan bu karara karşılık öğrencilerin kararlı tavırları dikkat çekiyormuş.
Haberin detayları http://www.haberturk.com/haber.asp?id=195726&cat=180&dt=2009/12/23 bu linkin altında.
İşte benim üzgün olduğum nokta yanlış yerde okuduğumdur. Tamam Türk olmaktan her zaman mutluluk duydum, kıvanç doluyum. Çünkü dünyanın her yerine yayılmayı başarmış bir ırkın evladıyım. Ama neden Fransa'da şu karşılık döneminde bu liselerin birisinde değilim. Hem Sırbistan'da başlattığım selülit çalışmalarını orada da sürdürebilirdim.
22 Aralık 2009 Salı
10 tiger gücünde
Dünyanın en çok kazanan sporcularından Tiger Woods'un son dönemde yaptıklarını Hollywood tabanlı internet sitelerinden okuyoruz.
Büyük bir kayıp yaşadığı ortada bu aldatma olaylarından sonra. Birçok sponsoru bıraktı kendisini. Hoş bıraksa da şimdiye kadar spordan 1 milyar dolara yakın para kazanmayı başardı. Sanırım bu para kendisinin 77788978 ceddine yeter.
Tabi bu kadar çok kazanan bir sporcunun haliyle şımarık olmasını bekler insan. Ama kendisi olabildiğine düzgün, diyorduk ki... Adam meğerse bildiğin gerçek Tiger'mış. Annesi babası boşuna vermemiş oğluna bu ismi.
Karısını 9 kadınla aldattığı yetmezmiş gibi son olarak da Bahamalar'a süper ultra kutra lüks yatlarla seks turları düzenlediği ortaya çıktı. Arkadaşlarının tekneleri ve sayısız kızla birlikte gidilen partilerde bence Tiger Abimiz, karısını sadece 9 değil, 999999 tane kadınla aldatabilir.
Karısı boşanma davası falan açmış. Böyle giderse paracıkların yarısını cebe koyabilir kadın. Ondan sonra da gelsin yeni genç sevgili. Buradan sana sesleniyorum ex Mrs. Woods. I am here. Come and see me :))
20 Aralık 2009 Pazar
Bitiş, tükeniş, finiş. iş iş iş
Bugün dershaneden çıktıktan sonra metrobüs durağında çok ilginç bir afişle karşılaştım. Carrefour'un bir mağazası için aralık ayında çıkacağı sanatçıların listesi vardı. Berksan gibi bitik/tükenmiş ismi görünce normal dedim. Ancak sağ en altta öyle bir isim gördüm ki..
Kendisini Madonna sanıp, bir daha pop müzik yapmayacağını, eski şarkılarını mekanlarda çaldırmayan o kadından Hande Yener'in ta kendisinden bahsediyorum.
Kendisini birşey sanma konusunda çok büyük bir yere gelen sayın Hande Yener'in borç batağında olduğunu, Eurovizyon'a katılmayı bunun için çok istediğini okumuştuk. Gaylere yamanarak bir yerlere de gelemedi.
En sonunda baktı bu durum olmayacak, en iyisi "sana kırmızı çok yakışıyor"lu günlerime döneyim de bari kredi kartının ekstresini ödeyeyim dedi.
Bundan önce Okan Bayülgen'in programında yatak getirtip mini bi konsept yaratan kadının git gide eski hallerine döndüğünü görüyorum. Buradan da kendisine kucak dolusu sevgilerimi gönderiyorum.
19 Aralık 2009 Cumartesi
Bir sonraki hayatımda hangi ünlü olmak isterdim...
Ezelden beri gülemedim ben o adama. Ama ne yaptıysa tuttu. Sırf siyasi görüşlerinden dolayı bile kılım kendisine..
Gençlik döneminde Engin Günaydın'ın elinden tuttuğu zamanlarda "Bir Demet Tiyatro"yu severek izliyordum. O zamanki espiri anlayışıma uygundu.
Büyüdükçe Yılmaz Erdoğan ismine karşı antipati duymaya başladım. Siyasi görüşünü öğrendikçe kıl oldum. Çektiği filmleri görünce kanalı değiştiriyordum.
Ama gelin görün ki bu şahısı ben ne kadar sevmesem o kadar başarılı oluyordu. Acaba seviyormuş gibi yapsam, batar mı??
Ama onun için de geciktik sanırım. Çok güzel hareketler bunlar denilen bir oluşum ile yırttı.
Geçen gün sıkıldığım anlarda bir kez daha dünyaya gelsem Türkiye'deki hangi ünlü olurum diye düşünüyordum. Bir anda bu arkadaşımızın adı belirdi zihnimde. AKP ampulü gibi yandı ışık. Aydınlatma konusunda hükümetimiz gibi yetersizdi ama olsun. Sıkılmışlığım içinde bu tür şeylere takmıyordum.
Dedim ki "Evet bir daha doğarsam Yılmaz Erdoğan gibi olmak istiyorum." Çünkü ünü şanı bitti. Son filmi için kimse komik demiyor. Kimse birşey anlamıyor. Kime sorduysam, "Hayattan 2 saatin gitmek istiyorsan, bu film bir numaralı alternatif" diyor.
Ama gençlerden kurulu bir ekiple Kanal D'den paracıkları cukkalamayı başarıyor. Vallahi güzel iş he. Dur bakıyım vallahi güzel. Bir de kendisini otoriteymiş gibi göstermiyor mu, çocuklara eksikleriniz şu yönde demiyor mu bitiyorum.. Kolay para kazanmak dedikleri bu olsa gerek..
18 Aralık 2009 Cuma
Son günler hakkında..
Blogu bir süredir nadasa bıraktığımdan dolayı pek ilgilenemiyordum. Şimdiye kadar yazmayı unuttuğum şeyleri de bir anda hatırlayınca hepsini bir seferde yazayım dedim.
Son günlerde olanlar üzerine mini yorumlarla blogu yine şenlendirme kararı verdim..
1- DTP'nin kapatılması.
İnsanları devamlı tahrik eden bir partinin hayatta bu kadar uzun süre kalması takdire şayan. Bir DTP'linin kalkıp, "Dağa çıkarız" demesinden sonra bu parti bence kendi ipini kendi çekti. Elbette parti kapatmak demokrasinin çok sesliliğine zarar verir ancak bu kadarı da fazlaydı.
2- Twitter'da Cüneyt Özdemir tarafından blocklanmam.
Kendisi ile dalga geçtiğim için pişman değilim. Ama ben büyük gazeteciyim diye geçinenlerin, işleri güçleri milleti eleştirmek olan insanların eleştirilme konusunda dayanıklı olmalarını beklerdim ama Cüneyt Abi değilmiş. Zaten asırlar bile geçse Türkiye'de Cüneyt denildiği zaman Cüneyt Arkın ismi akla gelicek. Kendisi unutulmaya mahkumdur!
3- Ece Vahapoğlu'nun Okan Bayülgence rezil edilmesi.
Bilmem kaç tane dil bildiğini iddia eden Ece Hanım'ın Okan Bayülgen tarafından madara edilmesini internette izledim. Bayağı da güldüm asılnda. Basit olan şeyleri söyleyememesi sanırım "yayın heyecanından"dı. Neyse kendisi İtalya'da THY'nin Roma'ya yaptığı ilk seferinin üzerinden geçen 50. seneyi kutlamasını İtalyanca sunmuş da rahatlamış.
4- Oray Eğin'in İsrail'e gitmesi.
Kendisinin İsrail topraklarına karşı bir sevgisi var. İnternette Oray Eğin diye arattığınızda ekşisözlükte sanırım, İsrail'de bir gazeteye gidceği yazılıyordu. Mavi beyazlı bayrağa düşkünlüğü bilinen bu yazarımız sayesinde İsrail'i karış karış öğrendik. 2010 yılında Tel Aviv'e gitme ihtimalim olduğu için yazılarını saklamayı düşünüyorum. Saklamazsam da internetten buluruz ya. Ne işe yarıyo ki ttnet.
5- Manyak modemimden kurtulmam.
İnsanın internete bağlanmasını hayatta bu kadar zorlayan birşey görmedim. Faturamı ödemesem bile internete bağlanırım ama bu modemle dünyanın en hızlı bağlantı kablolarına sahip olmak işe yaramazdı. Sonunda PEDER AŞ. sağolsun değiştirdi modemimizi. Ben de hemen fişe taktım ve çalışamya başladı. Yeni modem eskisinin aynısı ama üzerindeki logolar başka. Teşekkür ederim baba, bizi internet ortamından mahrum bırakmadığın için.
Şimdilik bu kadar. Aklıma geldikçe yazmaya devam edeceğim...
Son günlerde olanlar üzerine mini yorumlarla blogu yine şenlendirme kararı verdim..
1- DTP'nin kapatılması.
İnsanları devamlı tahrik eden bir partinin hayatta bu kadar uzun süre kalması takdire şayan. Bir DTP'linin kalkıp, "Dağa çıkarız" demesinden sonra bu parti bence kendi ipini kendi çekti. Elbette parti kapatmak demokrasinin çok sesliliğine zarar verir ancak bu kadarı da fazlaydı.
2- Twitter'da Cüneyt Özdemir tarafından blocklanmam.
Kendisi ile dalga geçtiğim için pişman değilim. Ama ben büyük gazeteciyim diye geçinenlerin, işleri güçleri milleti eleştirmek olan insanların eleştirilme konusunda dayanıklı olmalarını beklerdim ama Cüneyt Abi değilmiş. Zaten asırlar bile geçse Türkiye'de Cüneyt denildiği zaman Cüneyt Arkın ismi akla gelicek. Kendisi unutulmaya mahkumdur!
3- Ece Vahapoğlu'nun Okan Bayülgence rezil edilmesi.
Bilmem kaç tane dil bildiğini iddia eden Ece Hanım'ın Okan Bayülgen tarafından madara edilmesini internette izledim. Bayağı da güldüm asılnda. Basit olan şeyleri söyleyememesi sanırım "yayın heyecanından"dı. Neyse kendisi İtalya'da THY'nin Roma'ya yaptığı ilk seferinin üzerinden geçen 50. seneyi kutlamasını İtalyanca sunmuş da rahatlamış.
4- Oray Eğin'in İsrail'e gitmesi.
Kendisinin İsrail topraklarına karşı bir sevgisi var. İnternette Oray Eğin diye arattığınızda ekşisözlükte sanırım, İsrail'de bir gazeteye gidceği yazılıyordu. Mavi beyazlı bayrağa düşkünlüğü bilinen bu yazarımız sayesinde İsrail'i karış karış öğrendik. 2010 yılında Tel Aviv'e gitme ihtimalim olduğu için yazılarını saklamayı düşünüyorum. Saklamazsam da internetten buluruz ya. Ne işe yarıyo ki ttnet.
5- Manyak modemimden kurtulmam.
İnsanın internete bağlanmasını hayatta bu kadar zorlayan birşey görmedim. Faturamı ödemesem bile internete bağlanırım ama bu modemle dünyanın en hızlı bağlantı kablolarına sahip olmak işe yaramazdı. Sonunda PEDER AŞ. sağolsun değiştirdi modemimizi. Ben de hemen fişe taktım ve çalışamya başladı. Yeni modem eskisinin aynısı ama üzerindeki logolar başka. Teşekkür ederim baba, bizi internet ortamından mahrum bırakmadığın için.
Şimdilik bu kadar. Aklıma geldikçe yazmaya devam edeceğim...
Etiketler:
Bensel sebepler,
Cüneyt Özdemir,
demokrasi,
DTP,
Ece Vahapoğlu,
Oray Eğin
17 Aralık 2009 Perşembe
Beograd
Efes Pilsen'in Partizan ile oynayacağı Euroleague maçı için Sırbistan'ın Belgrad kentinde aldık soluğu.
Havaalanına ilk geldiğim andan itibaren içimde oranın soğuk olacağına dair bi his vardı ki yanılmadığımı Belgrad'a iner inmez anladım.
Uçaktan inip otele giderken şöyle etrafa baktım otobüste.
Belgrad için kurduğum ilk cümle, "Silivri, Çatalca, Çorlu'nun az daha gelişmiş olanı" oldu.
İnsanların Türklere karşı bir antipatisi yok gibi geldi bana. En azından Belgrad Üniversitesi'nin bahçesinde tanıştığımız gençlik ekibinin Türkiye ile bir sorunu olmadığını anladık. Çünkü Türk'üz dediğimizde bizi dövmeye kalkışmadılar. Belki içten içe küfür etmişlerdir, "Atalarınızdan çektiğimiz yetmiyor bir de sizler geliyorsunuz, basketbol maçı ayağına" diye.
İstiklal Caddesi benzeri bir caddeleri var. İsmini şimdi unuttum ama gayet sakin bir yerdi. Hafta içi, havanın soğuk olmasından mıdır bilinmez ama kalabalık denilen şeyden eser yoktu. O kadar az insanın yaşadığı yerde, nasıl trafik oluyor benim merak ettiğim temel sorun buydu.
3-5 milyonluk şehirde en az İstanbul kadar trafik sıkışıklığı vardı. Burada kalkıp, Türkiye'deki gibi insanlar tahammülsüz değil, kornaya asılmıyor demeyeceğim, çünkü birkaç şoförün ellerini klasksondan kaldırmadığını gördüm.
Şehrin orta yerinde savaştan kalma hasarlı binalara dokunmamışlar. Sanırım bu bizlere ibret olsun da böyle birşey yapmayalım, düşüncesindeler.
Orada iki tane taksici tarafından fena halde ketenpereye getirildik ama daha sonra tanıştığımız amcanın bizi her yere 500 dinara götürmesi, nerede olursak olalım "fiftiiin minüts" diyerek başbakan RTE'nin aksanını hatırlatması çok sevindirdi. Bahşiş de almayan bu taksici "Her Sırp, Türk düşmanıdır" atasözünü de kaldırıp attı kafamızda.
Gece kulüpleri ise ucuz. Nevizade kıvamında diyebiliriz. Ne içerseniz için Türk lirası ile 10 lirayı aşmıyor.
Bardaki martinilerin yarısını içtiğim o gece sadece 50euro'luk fiş kullandık kafile olarak.
E tabi Sırbistan'a gidip de güzellikleri ile ünlü Doğu Avrupa kadınlarını incelememek olmazdı. Hem benim ne eksiğim vardı Serdar Turgut'tan. O Amerika'da selülit araştırması yaparsa, ben de Sırp kadınlarının bacak boyunu araştırdım. Şimdi yaptığım araştırmalarla ilgili bilgileri verelim:
1- Kadınlar uzun boylu.
Belgrad'ın herhangi bir semtinde kısa boylu kadın bulamadık. Kumarhanede masanın uğurunu kaçıran kadın kısa boyluydu. Bi de benim aşık olduğum Lily Allen benzeri kız hafif kısaydı. Yalnız şimdiye kadar ki sevgililerimin benden kısa olduğunu düşünürsek, boyumun 1,90a yakın olmasının bunda katkısı büyük, uzun boylu kadınlara pek aşık olmuyorum.
2- Selülit yok.
Serdar Turgut Amca kadında hafif selülit olması gerektiğini söylemişti. Onun dediği pek çok şeye katılmama rağmen selülit konusunda karşı görüş cephesindeydim. Nitekim Sırp kadınlarını da yakından inceleme şansı bulduğum anlarda selülit bölgelerinde deneysel çalışmalar yaptım. Baktığım kadarıyla herhangi bir şeyleri yok. Maşallah Türkiye'de defile başına milyarları cebine indiren mankenlere bin değil 1 milyar basarlar.
3- Hafif snoblar.
İnternette okuduğumuz bu bilgi bizi yanıltmadı. Barda tanıştığımız kadınların hepsi ilk teklifi reddetti. Tabi bunda bir Kenan İmirzalıoğlu, Kıvanç Tatlıtuğ, Orlando Bloom, Robert Pattirson olmamızın katkısı çok büyüktü. Neyse tanıştığımız kızların yüzde 90'ı aşırı dozda alkol alımı yaşamışlardı belki onun için bizi reddetmediler. Ama bizim yaptığımız baskıyı da unutmamak gerek :)
Kendilerini otel odalarımızda o kadar ısrarlı davetlerimizi reddetmeyi başardılar. Vallahi helal olsun.
Benden şimdilik bu kadar. Biraz daha güncel konularla geri dönmeyi planlıyorum.
Etiketler:
Belgrad,
Bensel sebepler,
Serdar Turgut,
Sırbistan
16 Aralık 2009 Çarşamba
Uzuuuun bi ara
Normalde blogu bu kadar başı boş bırakmazdım ama araya giren yoğun iş temposu. Sırbistan seyahati falan.. Dönünce de kendime zaman ayıramamam, evdeki internetle iletişime geçmemi engelleyen çılgın modemim derken nadasa bırakılmış tarla havasındaydı blog.
Ama şimdi ishal olmuşçasına yazılara başlıyorum..
6 Aralık 2009 Pazar
İnsanın adı Roman olursa..
Ünlü yönetmen Roman Polanski'nin geçmiş senelerde işlediği suç şimdilerde gün yüzüne çıktı.
Ancak Roman amca cezasını hapishanede çekmeyecek. Onun yerine değeri milyon dolarla ölçülen kışlık bir evinde cezasını tamamlayacak.
İsviçre'de hapishaneden çıkarılması için birçok ünlü destek vermişti kendisine. Ben ne olursa olsun, cezasını hapishanede çekmesini istiyorum. İnsan ne kadar ünlü olursa olsun, ne kadar parası olursa olsun devlet nezdinde aynı statüde olmalıdır.
Ben Mike Tyson'un yerinde olsam, çıkıp ben de bundan sonra suç işlersem evimde çekeyim derim, ne eksiği var Polanski'den.
İkisi de sonuçta pop-art'ın ünlü temsilcilerinden birisi.
Bu fullcap benim olmalı!!!!
Kanye West'in blogunda gezerken keşfettim bu fullcap'i. Müthiş ötesi birşey. Böyle bir fullcap'im olsun, 300TL borcum olsun diyorum.
Bu full cap'i alırsam, İstinye Park'ta Masa'ya otururum. Arda Turan gelse, hadi ordan hobbit; bas gaza derim.
Buyrun devamı için...
http://www.kanyeuniversecity.com/blog/?em3106=0_-1__-1_~0_-1_12_2009_0_30&em3298=&em3282=&em3281=&em3161
3 Aralık 2009 Perşembe
Kaçarın yok gideceksin
Bulgaristan mafyası ile başı belada olan Manchester United'ın golcüsü Dimitar Berbatov'a sorsalar, son dönemde sorsalar dünyada en son nereye gitmek istersin diye, sanırım yanıtı "Bulgaristan" olur.
Ailesi ve kızını tehdit edenler içinde içişleri bakanlığının yetkilileri varmış. Daha 18'lik bir delikanlıyken bu işlere bulaşan Berbatov ülkesinde bir de yılın futbolcusu seçilmiş.
El mahkum ödülü almak için gidicektir Bulgaristan'a.
Kadersiz işte. N'apsın.
Yapma E.
Kısa bir süre öncesine kadar deli gibi izlediğim Entourage dizisinin yıldızlarından Kevin Conolly'nin Lindsay Lohan ile olduğunu okudum Perez Hilton'un sitesinde...
Haberi görür görmez zaten ilk tepkim "Yapma E. Bu kadar düşmüş olamazsın dostum" demek oldu.
Deliler gibi izlediğim bir dizinin kahramanını bu kadar seveceğimi tahmin ediyordum aslında. Bu kadar sevdiğim bi dizi yıldızının kalkıp Hollywood bitch olmuş kadınla yatıp kalkmasını istemem.
Tabi orası Hollywood millet birbirinin eski sevgilisi ile çıkmama kararı alsa kimse doğru dürüst ilişki yaşayamaz.
Ama ne olursa olsun Eric, "Dont do this buddy" diyorum.
2 Aralık 2009 Çarşamba
Belgrad kapı şen lelelelele
9-11 Aralık tarihlerinde Sırbistan'ın Belgrat kentinde olacağım ve Sırbistan'a ilk kez gideceğim için bugün vize almak için Mecidiyeköy yollarına vurdum kendimi.
Sabahın çook erken saatleri sayılabilecek bir anında kalktım. 07,30'du. En son Datça'ya gitmek için bu kadar erken bir saatte kalktığımı hatırlıyorum.
Kalktım gittim Mecidiyeköy'deki Sırbistan başkonsolosluğuna. Benim anlamadığım bir şey var. Ülkenin nüfusu 2 milyon. Sırf İstanbul 15 milyon. Sırf Türkiye'deki öğrenci nüfusu 15 milyon (ki bu sayı her gün artıyor!).
Sen neden ve ne sebeple Türkiye'den vize istiyorsun sorusu devamlı aklımdaydı. Ulan dönüp tükürsek boğulursunuz, ama bize vize uyguluyorsunuz.
Neyse içeride 1-2 sorunun ardından hatun kişisi vizeyi aldığımı söyledi. Neyse artık yeni Belgrad maceraları yolda. Bakalım ne olacak??
Sabahın çook erken saatleri sayılabilecek bir anında kalktım. 07,30'du. En son Datça'ya gitmek için bu kadar erken bir saatte kalktığımı hatırlıyorum.
Kalktım gittim Mecidiyeköy'deki Sırbistan başkonsolosluğuna. Benim anlamadığım bir şey var. Ülkenin nüfusu 2 milyon. Sırf İstanbul 15 milyon. Sırf Türkiye'deki öğrenci nüfusu 15 milyon (ki bu sayı her gün artıyor!).
Sen neden ve ne sebeple Türkiye'den vize istiyorsun sorusu devamlı aklımdaydı. Ulan dönüp tükürsek boğulursunuz, ama bize vize uyguluyorsunuz.
Neyse içeride 1-2 sorunun ardından hatun kişisi vizeyi aldığımı söyledi. Neyse artık yeni Belgrad maceraları yolda. Bakalım ne olacak??
30 Kasım 2009 Pazartesi
Moore'dan açık mektup
Çektiği belgesellerle bir dönem ortalığı kasıp kavuran Cannes Film Ödüllü Michael Moore, Amerika Başkanı Obama'ya mektup yazmış.
Gelmeden önce o kadar büyük vaatlerde bulunup, insanların sempatisini toplayan Obama'nın şu ana kadar herhangi bir şey yapamadığını gören Moore'un tepesi atmış belli.
Ağır ithamlar barındıran mektubu okumak isteyenler için linki bırakıyorum.
Moore Baba'ya da saygılarımı gönderiyorum..
http://www.michaelmoore.com/words/mikes-letter/open-letter-president-obama-michael-moore
29 Kasım 2009 Pazar
Dinlemeyeceğim seni SuBo
İngiltere'nin yetenek yarışmasında sesi ile parladı. Yarışmayı kazanamadı ama bütün dünya tarafından tanındı Susan Boyle. Vakti zamanında popstar yarışmasında Ahmet San'ın bir yarışmacının fiziği kötü/sesi iyi olması durumuna, "studio artist" demişti.
Susan teyze de aynen bu terime uyuyor. Sesi güzel ancak görüntü tamamiyle korkunç. Onun için Susan teyzeyi "studio artist" olarak nitelendiriyorum ama dinlemeyi reddeediyorum!
Çünkü benim için kadın şarkıcıların göze hitap etme zorunluluğu bulunuyor.
Kırolukta sınır yok
Türkiye'deki birçok futbolcunun eğitim düzeyi yerlerde sürünüyor. Bunun yabancısından yerlisine kadar aralarında büyük bir fark yok.
Seneler önce G.Antepspor'da forma giyen Faruk, kırmızı bir Ferrari'yi parçalamıştı Yeşilköy'de.
Aslında bu oyuncuların ilk kazası değil. Bundan birkaç ay önce de Usain Bolt, arabası ile büyük çaplı bir kaza yapmıştı.
Hatta bugünkü gazetelerde son olarak ünlü golfçünün Tiger Woods'un kaza yapması vardı ama o çok farklı bir olay...
Futbolcuların parayı bulduktan sonra pahalı arabalarla yaptıkları kazalar, yedikleri trafik cezaları hep bilindik olaylar. Fenerbahçe'ye gelen ve yarım sezon sonra Kayserispor'a gönderilen Gökhan Emreciksin'in gidiş sebebi gelir gelmez alkollü araba kullanırken trafik polisine yakalanmasıydı.
Bu halkaya son olarak da Fenerbahçeli Kazım eklendi. Düşük eğitim düzeyi olan futbolcuların böylesine büyük hatalara imza atması, maddi hasarlı kazalar yapması da işin cabası.
Kazım'ın arabasını gördükten sonra içlerinde olan egonun ne denli büyük olduğunu anladım. BMW logosu yerine CKR logosu koyduran Kazım'ın ve diğer futbolcuların böyle kazalar geçirip hayati tehlike atlatmaması için daha dikkatli olmaları gerekiyor.
28 Kasım 2009 Cumartesi
Güneydoğu'dan bir manzara..
Bu fotoğraf için fazla yorum yapmıyorum... Zaten pek fazla da söze gerek yok.
Doğu'da çocukların neler ile büyüdüğünü, oyuncak olarak neyi tercih ettiklerini gördükçe, PKK'nın sonunun gelmeyeceğini gördüm ve anladım.
Korku filmi için birebir
Dünya Halter Şampiyonası'nda +75kg de dünya şampiyonu olan Koreli sporcunun bu resmini gördükten sonra kadın ırkından ciddi bir soğuma geldi.
26 Kasım 2009 Perşembe
Skandal!!!!
Blogun 300. postunu bir skandal haberime sakladım. Bunun öncesinde tabi Beşiktaş'ın Manchester United cehenneminden çıkması da 299. post olarak bu sütunlarda kendine yer buldu. Ama bilerek ve kasıtlı olarak birşey yaptığımı kimse düşünmesin tamamen tesadüfi..
Şimdi olaya gelirsek..
Galatasaray basketbol takımının küme düşürülmesi ile ilgili kararın çıkıp çıkmayacağı konusunda tartışmaların sonunda çıkan kararları spor haberlerini takip edenler aşağı yukarı biliyor.
Ertesi gün haberi yapmak için basketbol fikstirüne ihtiyacım vardı. Bu konudaki en sağlıklı bilgiyi Basketbol Federasyonu'nun sitesinden başka bir yerden alamazdım. Siteye girdim ama karşımda bir gariplik vardı.
21. haftada basketbol sitemizin fikstürüne göre aynı gün içinde hem G.Saray ile hem de P.Karşıyaka ile oynuyor. İlginç!
Neyse bunu hazırlayan arkadaşlar belki buradan okur görür de hatalarını düzeltir.
Gurur duydum
25 Kasım 2009 Çarşamba
Bu sevda bitmez!
American Music Awards 2009'un fotoğlarına bakıyordum.. Snoop Dogg'un törene eşi ile katıldığını gördüm.
Daha önce birçok defa çıkmıştı boşanacakları yönünde haberler.. Her bol kadınlı klip çektiğinde Snoopy'nin ne kadar sapık olduğu konuşuluyor. Snoop Dogg'un başka bir kadından olan çocuğu bu ikiliyi daha çok yakınlaştırdı birbirine. Ailecek kalabalıklar. Snoop Dogg'un "Fatherhood" isimli programını kısa bir süreliğine Youtube'den takip etmiştim (Sahi ya youtube hala kapalı mı??). Orada da çocukları ile olan ilişkilerini görme imkanı bulmuştum.
Ne olursa olsun bu Shante-Calvin ikilisinin pek ayrılmaya niyeti yok gibi..
Değişim.............
Bundan sonra artık daha başka bir ben olma çabasındayım.. Bilmiyorum ne kadar sürücek. Şu halimle daha mutsuz olamayacağıma göre kesin bir dönüş yapıyorum. Egolarımın kurbanı olmayacağım bundan sonra. Daha sağduyulu, kaşrı tarafa daha çok önem veren bi insan olma kararını aldım.
Karşımdaki insanları mutsuz etmenin artık bana zevk vermediği bi döneme giriş yaptığımı anladım.
Karşımdakini mutsuz etmenin bile beni mutlu etmediği bir zamandaysam mutlaka birşeylerin değişmesi gerekmekte...
Değişimi de bugece başlattım artık.. Bu saatten sonra nasıl bir insan olacağım konusunda kesin birşey söleyemeyeceğim. Ancak daha anlayışlı, kendine olan ilgisini diğer insanlara da vereceğim. Karşı tarafa duyduğum saygıyı arttıracağım.
Belki de bu sayede daha düzgün bir hayat çizgim olur???
Gecenin sonunda da...
Kanye West, GLC, Consenquence'den Spacesip şarkısını dinliyorum.
Değişimimde etkisi de yok değil..
Karşımdaki insanları mutsuz etmenin artık bana zevk vermediği bi döneme giriş yaptığımı anladım.
Karşımdakini mutsuz etmenin bile beni mutlu etmediği bir zamandaysam mutlaka birşeylerin değişmesi gerekmekte...
Değişimi de bugece başlattım artık.. Bu saatten sonra nasıl bir insan olacağım konusunda kesin birşey söleyemeyeceğim. Ancak daha anlayışlı, kendine olan ilgisini diğer insanlara da vereceğim. Karşı tarafa duyduğum saygıyı arttıracağım.
Belki de bu sayede daha düzgün bir hayat çizgim olur???
Gecenin sonunda da...
Kanye West, GLC, Consenquence'den Spacesip şarkısını dinliyorum.
Değişimimde etkisi de yok değil..
24 Kasım 2009 Salı
Hem kentini, hem kendini buldu
Gökhan Ünal’ın gidişinden sonra pivot santrfor arayan Kayserispor, maliyeti düşük diye Purovic’i getirdi. Ancak Purovic hayal kırıklığı yaşatınca Makukula’yı transfer eden sarı kırmızılılar, şimdi çok mutlular.
KAYSERİSPOR’un bu sezon kadrosuna kattığı dev golcü Ariza Makukula, takımını sırtlamaya devam ediyor. Süper Lig’in 13. haftasında Diyarbakırspor ağlarına bıraktığı 2 golle ne kadar isabetli bir transfer olduğunu gösterdi.
1999–2000’de Vitoria Guimaraes’de hiç oynayamayan Portekizli golcü, bir sonraki yıl önce Salamanca (2 maç 0 gol), sonra Leganes’te (13 maç 4 gol) forma giymişti. Tekrar Salamanca’ya geri dönen (37 maç 20 gol) oynayan Makukula, 2002-03’te Nantes’a (18 maç 1 gol) gitmiş ama ama orada da umduğunu bulamamıştı.
Bonservisi Benfica’da
2003-04’te İspanya’nın yolunu tutan Makukula 1 sezon Valladolid (18 maç 8 gol), 2 sezon Sevilla (13 maç 1 gol), 1 sezon da Gimnastic’te (22 maç 2 gol) oynama imkanı bulmuştu. Ülkesine dönen dev golcü, Maritimo’da 6 ay (12 maç 7 gol), Benfica’da da 1 yıl (3 maç 0 gol) forma giydikten sonra geçen sezon devre arasında Bolton’a kiralanmıştı. Portekizli oyuncu burada 6 maçta forma giymiş ve hiç gol sevinci yaşayamamıştı.
Makukula’nın bonservisi ise şu anda Benfica’da. Portekizli golcü oyuncunun Kayserispor’a gelmesindeki en büyük etmen kuşkusuz teknik direktör Tolunay Kafkas’a ait. G.Ünal’ın Trabzonspor’a gitmesinden sonra pivot santrfor arayan sarı kırmızılıların ilk tercihi olur Portekizli. Ancak Golcü oyuncunun maliyeti yüksek olması nedeniyle Kayseri, Milan Puroviç ile el sıkışır.
Kafkas çok istedi
Sporting’den 750 bin Euro bedelle kiralanan Karadağlı oyuncu, sadece 3 gol atınca gönderilir. Sezonun 3. haftasında Kayserispor’un renklerine kattığı dev santrfor için Kafkas, alt limit olarak 20 golü işaret eder. Portekizli yıldız da hocasının gösterdiği hedefin yarısına oynadığı 10 maçta ulaşır.
Hiçbir yere bırakmayız
Kayserispor Menajeri Süleyman Hurma da iki yıldır peşlerinde oldukları Makukula’yı kadrolarına kattıkları için çok mutlu olduklarını belirtti. Portekizli golcü için Hurma şu ifadeleri kullandı: “Makukula, eğer Arsenal veya başka bir takımda olsaydı almamız imkansızdı. Şu anda kiralık da olsa Türkiye’ye getirmeyi başardık. Benfica ile opsiyon konusunda da anlaştık. Onu artık kolay kolay bırakmayız.”
KAYSERİSPOR’un bu sezon kadrosuna kattığı dev golcü Ariza Makukula, takımını sırtlamaya devam ediyor. Süper Lig’in 13. haftasında Diyarbakırspor ağlarına bıraktığı 2 golle ne kadar isabetli bir transfer olduğunu gösterdi.
1999–2000’de Vitoria Guimaraes’de hiç oynayamayan Portekizli golcü, bir sonraki yıl önce Salamanca (2 maç 0 gol), sonra Leganes’te (13 maç 4 gol) forma giymişti. Tekrar Salamanca’ya geri dönen (37 maç 20 gol) oynayan Makukula, 2002-03’te Nantes’a (18 maç 1 gol) gitmiş ama ama orada da umduğunu bulamamıştı.
Bonservisi Benfica’da
2003-04’te İspanya’nın yolunu tutan Makukula 1 sezon Valladolid (18 maç 8 gol), 2 sezon Sevilla (13 maç 1 gol), 1 sezon da Gimnastic’te (22 maç 2 gol) oynama imkanı bulmuştu. Ülkesine dönen dev golcü, Maritimo’da 6 ay (12 maç 7 gol), Benfica’da da 1 yıl (3 maç 0 gol) forma giydikten sonra geçen sezon devre arasında Bolton’a kiralanmıştı. Portekizli oyuncu burada 6 maçta forma giymiş ve hiç gol sevinci yaşayamamıştı.
Makukula’nın bonservisi ise şu anda Benfica’da. Portekizli golcü oyuncunun Kayserispor’a gelmesindeki en büyük etmen kuşkusuz teknik direktör Tolunay Kafkas’a ait. G.Ünal’ın Trabzonspor’a gitmesinden sonra pivot santrfor arayan sarı kırmızılıların ilk tercihi olur Portekizli. Ancak Golcü oyuncunun maliyeti yüksek olması nedeniyle Kayseri, Milan Puroviç ile el sıkışır.
Kafkas çok istedi
Sporting’den 750 bin Euro bedelle kiralanan Karadağlı oyuncu, sadece 3 gol atınca gönderilir. Sezonun 3. haftasında Kayserispor’un renklerine kattığı dev santrfor için Kafkas, alt limit olarak 20 golü işaret eder. Portekizli yıldız da hocasının gösterdiği hedefin yarısına oynadığı 10 maçta ulaşır.
Hiçbir yere bırakmayız
Kayserispor Menajeri Süleyman Hurma da iki yıldır peşlerinde oldukları Makukula’yı kadrolarına kattıkları için çok mutlu olduklarını belirtti. Portekizli golcü için Hurma şu ifadeleri kullandı: “Makukula, eğer Arsenal veya başka bir takımda olsaydı almamız imkansızdı. Şu anda kiralık da olsa Türkiye’ye getirmeyi başardık. Benfica ile opsiyon konusunda da anlaştık. Onu artık kolay kolay bırakmayız.”
23 Kasım 2009 Pazartesi
Maçı izlerken...
Eğer Los Angeles'ta yaşıyorsunuz ve Los Angeles Lakers taraftarısınız... Takımınızın ligin en iddiasız takımı ile oynadığı maça gidiyorsunuz..
Bam! O da ne dünya çapındaki şarkıcılar bir anda beliriveriyor ve devre arasında mini konserler veriyorlar.
Bence bu konserler ortalama 100-200 dolara gidebileceğiniz bir maçı pastaya benzetmemiz halinde, pastanın son dilimi tadında olur.
Giden ekip de çok sağlam yalnız he
Will.i.am, Fergie, B-Real.
Yanlarındaki diğer dürzü ise bi dönem Madonna'nın sevgili listesinde yer alan beyzbolcu Alex Rodriguez.
22 Kasım 2009 Pazar
Tottenham: 9 Wigan: 1
İlk yarısında 1 gol olan maçın ikinci yarısında Tottenham, Wigan'ı 9-1 yenmeyi başardı.
Jermaine Defoe, 5 gol birden atarak yıldızlaşırken, Crouch, Lennon, Bentley ve Kranjcar da İngiliz forvete eşlik eden isimler oldu.
Gollerin ise arka arkaya gelmesi Wigan'ın bana hiç bi şekilde oyunu soğutmadığı fikrini benimsetti.
Ama ne olursa olsun yuh be kardeşim demeden de geçemiyorum!
Değişen bir nesil
Sabah Bakırköy'de Alibeyköy'e gitmek için arabanın gelmesini bekliyordum. Klasik bir Cemy, klasiği daha gerçekleşiyordu, her zamanki gibi gecikmişti.
Beklerken önümden bir çift türbanlı kız geçti..
Profillerini şöyle tarif edeyim.
Bir tanesi beyaz Adidas eşofmanlı, altında Tiger ayakkabıları, üstünde bu renklere uygun eşarp ve mont..
Bir diğeri ise pastel renkler tercih etmiş. Kızların son dönemdeki en büyük giyim tutkusu olan ugg'lar vazgeçilmez. Kahverengi tonlarındaki kızımızın çantasının yanı sıra eşarpları da Louis Vuitton.
Monogram ve denim desenli çantalar ise kollaran düşmüyor.
Kızların resmini çekmeyi aslında çok isterdim ama sapık damgası yiyip, sabah sabah koşmaktan üşendim.
Bu neslin seneler geçtikçe çoğalacağını düşünüyorum. AKP iktidarda kalmaya devam ettikçe o görüşe hakim olan kişilerin git gide zenginleşeceğinin kanısındayım...
Gündelik hayatımızın her yerinde gördüğümüz bu moderinize olmuş türbanlı gençliğin zorlukla bu hale getirildiğini düşünüyorum. Çünkü içlerinde olan bu marka düşkünlüğü, şık olma, sosyal hayatta kendisine bir yer edinme çabasına sahip insanların daha özgür bir hayata sahip olacağını düşünüyorum.
Bilmem belki ben yanlışımdır
Ataryemez'lik yapayım biraz da
Son dönemde gazetede yapılan her hatayı sayfalarına taşıyan Ataryemez'i spor servislerinde çalışanlar biliyordur.. Tanıtımını yapmaya gerek duymuyorum.
Ben inanıyorum ki son 1 aydır, Hürriyet'in spor sayfalarını didik didik okuyorlardır. Acaba bi yerde hata yaptılar mı, yanlış bir şey yazdılar mı diye..
Helal olsun ama ciddi anlamda tebrik ediyorum. Hiç bir şey yapmadan sadece hata kovalayarak, millete geçirerek iş yapıp, site kurup, üstüne bir de para kazanıyorlar. Spor medyasının Perez Hilton'luğuna soyundular.
Ama kendilerine şimdi soruyorum...
Beşiktaş-Fenerbahçe derbisi öncesi Akşam gazetesinin 1. sayfasına baktılar mı? Orada bu dev maç Fenerbahçe-Beşiktaş olarak yazıldı. Acaba Ataryemez ekibi sadece spor sayfalarını mı okuyor? Hiç 1. sayfalara göz atmıyor mu???
Bugünkü Habetürk gazetesinde "konuk yazar" olarak gösterilen Oğuz Çetin ve Metin Tekin ikilisinin neden Sabah gazetesinde de "konuk yazar" olarak gösterilmesine neden birşey demiyorlar??
Acaba herhangi bir korku mu var?? Çekiniyorlar mı??
Yoksa sadece Hürriyet'e saldırarak prim yapmaya mı çalışıyorlar??
Kiss me Ken!
Kenyon Martin'in bir maçtan fotoğrafını gördüm. NBA oyuncularının her ne kadar yönetim katından devamlı, "Adam akıllı olun, düzgün giyinin, dövmenin bokunu çıkartmayın" gibi uyarıları olsa da Kenyon Martin bu dövmesi ile narsist duygularını tetiklemiştir.
Yorumu sizlere bırakıyorum...
21 Kasım 2009 Cumartesi
LED ekranlı dövmeler
İnternette gezinirken yine bizibozmaz.com'a bakmadan gitmek olmazdı. Zaten günde düzenli olarak ziyaret ettiğim ender sitelerden birisi. İnternet sekmelerim yoksa gelişi güzel açılmış olur olmadık akla hayale gelmez sitelerden oluşuyor. O anda google'dan bakıp kaptırıp gidiyorum kendimi..
Neyse konunun özüne dönersek, http://www.bizibozmaz.com/2009/11/21/led-dovmeye-ne-dersiniz/ linkinde çok ilginç bir şey okudum. Videoyu da izledim. Aslında bi kaç bin TL'm olsa hemen anında, ameliyat masasına yatarım. Bundan birkaç yıl sonrasının modası gibi duran birşeyi hemen derimin altına yaptırmak bana çok ilgi çekici ve trend belirleyici geldi.
Belki de içimde ikoncanlık yatıyordur bilmiyorum ama bu dövme işi aklıma yatmadı değil..
20 Kasım 2009 Cuma
Hand-ry
Fransızların kanında var sanırım. Türkiye'ye hem ziyaret hem ticaret kapsamında 2 yıla yakın bir süre zaman geçiren Anelka'nın 2006'da Konyaspor'a eliyle gönderdiği topla, Fransız yıldızın voleybol konusunda da yetenekli olduğunu görmüştük.
Yetmedi Henry'de geçen gün Dünya Kupası elemelerinde topu "şöööle" bir düzeltme ile önüne indirdi ve Gallas'a pası çıkarttı. Bu gol ile Fransızlar G.Afrika'daki yerini almayı başardı.
Bence burada FIFA'nın yaptığı oynamalar yok değil. Gidememesi gündemde olan Arjantin, ne oldu ne etti Güney Afrika biletini kaptı. Kadrosundaki yıldızları saymama gerek yok sanırım.
Dünyanın en pahalı ismi olan C.Ronaldo'lu Portekiz de ite kaka geçti elemeleri...
Benim en çok şaşırdığım isim ise Guus Hiddink oldu. Benim lugatımda "Hiddink=Başarı".
Rusya'nın da hani fena kadrosu yoktu, iyi iş yapabilirlerdi Dünya Kupası'nda. Ama Slovenya'ya elendiler. Başbakanları da sözünü tutmuş. Öyle okudum bizim gazetede.
Bu sayede 2010'a gidecek takımlar belli oldu.
Yalnız şu Henry'nin deli gibi sevinmesi ona bakış açımı değiştirdi. Dürüst olduğunu düşündüğüm Fransız yıldız bal gibi sahtekarmış! Yuuuuhh!!
18 Kasım 2009 Çarşamba
H1N1
Yok laboratuarda üretilmiş, yok domuz yemeyene bulaşmazmış gibi hurafelerden sıkıldım. Domuz gribi öyle ya da böyle kış aylarını burnumuzdan getirmek için tam gaz çalışıyor. Çevremde kimse olmadığı için pek ilgilenmiyordum. Gerçekleşen ölümleri de pek iplemiyordum kaba tabirle. Ama 4,5 yaşındaki yeğenimin domuz gribi teşhisi ile evde karantina altına alınmasından sonra artık bu konu ile ilgili en ufak gelişmeyi bile okuyorum.
Başbakan RTE'nin domuz gribi aşısı yaptırmayacağını söylemesinden sonra, ben de "Bu işin altında bir bit yeniği var. O yaptırmazsa ben de yaptırmam" diyerek kendimi soğuttum kendimi tedavi yöntemlerinden. Yeğenimin de aşı olmasına karşıyım. Çünkü bu hastalığın iyi bir şekilde tedavi görmesinden sonra iyileşebileceğini düşünüyorum. Doktorluk taslamak gibi düşüncem yok elbette ama insanların daha dikkatli olması konusunda sorun yaşamayacaklarının düşüncesindeyim.
Bu arada G.Saraylı futbolcu Arda da domuz gribi olmuş. Ona da geçmiş olsun diyoruz
15 Kasım 2009 Pazar
Helin Kütahyalı
Ne işe yaradığını ezelden beri anlamadığım Helin Avşar'ın Habertürk gazetesinde röportörcülük oynamasını okuyorum ara sıra. Yaptığı işleri kimi zaman seviyorum, kimi zaman da "Acaba üretiminde mi bi hata var" diyip topu yukarılara atıyordum...
Ama son yaptığı ile bu soruyu sormama gerek kalmadı.
Taraf'ta hiç okumadığım bir yazar ile röportaj yapmışlar. Ozan Kütahyalı ismini de ilk kez duyuyordum. (Ama bundan sonra sırf meraktan okuyacağım)
Çekilen fotoğraflara bakmıştım da birşeye benzetme içinde oldukları kesin. Bence o fotoğraflarda Helin Avşar, tuvalette seviştiği iddialarına adeta yanıt veriyordu; evet diye.
Röportajı okurken Kütahyalı'nın da hafif yolu abazan olduğunu gördüm. Helin Avşar'ı da vukuatlarından biliyoruz.
Ama o çekilen fotoğraflar neydi öyle Allahsen!
Bence Kütahyalı'nın bundan sonra yazar klişesi olarak kullanmasını istiyorum, üstteki resmi.
Hala okumadıysanız linkini buyrun.
http://www.haberturk.com/haber.asp?id=186487&cat=140&dt=2009/11/15
14 Kasım 2009 Cumartesi
12 Kasım 2009 Perşembe
Passport please
Twitter'a an be an yaşadıklarımı son günlerim mode değimiyle tweet'ledim durdum.
Onları şöylece bir toparlarsak:
pasaport için yola düştüm bakalım ne gbi çileler beni bekliyo
formu doldurduk fotokopileri çektirdik parmak izi vericez emniyet kaydına da giriyorum
yeni fotoğraf çektirrdim bekliyorum
artık ben de emniyete parmak izini vermiş talihsiz bi insanım
pasaport almak o kadar da zor değilmiş aslında
İşte bu kısa tweet'lerim ile günü noktaladım. Yarın gidip pasaportumu.
Pardon Bekir Amca
Bekir Coşkun'u Hürriyet'teyken neredeyse her gün okurdum. Birkaç sektirme dışında hep takip etmeye çalıştığım yazar yelpazesinin içindeydi.
Yazdıklarının kısa/uzun olması, hep aynı konular etrafında dönüyor olması beni ilgilendirmiyordu.
Gazetecilikteki altın kurallardan birisi de kısa cümeleler kurabilmek. Çünkü sınırlı olan yerde çok şey anlatabilmek için az kelime kullanmalısınız. Az kelime ile çok şey anlatabilmek çok büyük bir marifettir.
Kendisini severek okuyorduk. Ama Habertürk'e transfer olduktan sonra bendeki bütün inandırıcılığını yitirdi.
Patronun zor zamanında çekip gitmedi. Gitme kararını çok önceden vermişti. Ama yuvam, dediği Hürriyet'ten akıl ziyanı paralara Habertürk'e gitmesi yuvasına yaptığı bir hakaretti.
Habertürk'te olmasının bende yarattığı bir etki ise o gazetede Nihal Bengisu Karaca gibi bir ismin bulunması.
Coşkun'un senelerdir kıyasıya eleştirdiği düşüncenin mümessili olmuş Karaca ile aynı gazeteyi bırakın, aynı reklam filminde bile oynaması beni şaşırttı.
Kalkın senelerce belli bir düşünce üzerine kalem oynatın daha sonra para karşılığında o düşünceye sahip birini bünyesinde bulunan gazetede çalışın.
Kusura bakma Bekir Amca ama inandırıcılığını kaybettin. Bizden biriymiş gibi davranırken şunu unuttun; Harbi insanlar yuvalarını satmazlar.
Ama yapana da rastlıyoruz. (Bkz: Bekir Coşkun)
11 Kasım 2009 Çarşamba
Bu bana lazım
Rapper Common'un twitter sayfasına bloguna koyduğu yeni yazının haberini verdiğini görünce tıkladım.
Ve karşıma çıkan resimler karşısında "İşte icat budur" dedim. Bana sorarsanız bu tür hayatımızı kolaylaştıran şeyleri icat edenlere Nobel Ödülü verilmeli bence.
Evde gereksiz kablo açılmalarına engel olacaktır bu şekilde.
Noella
Geçenlerde yine Kelebek'in "nerede görüldüler" başlıklı mini haberlerinin olduğu yere gözüm takıldı. Çeşitli ünlülerin olduğu yerde Noella'yı gördüm. Ne yaptığını bilmiyorum bu Noella'nın.
Bir dönem yaşadığı aşklarla magazin gündemindeydi. Daha sonra Beşiktaş'a transfer olan Carew'in hoşgeldin partisinde yer almıştı.
Gel zaman git zaman popüleritesi bitti. Kimse tarafından umursanmaz, dergi kapaklarına konu olmaz oldu. Bi dönem Amerika'ya geri döndü dediler.
Ama geçen gün gördüğüm haberde Bebek'te küçük köpeklerini gezdirdiği söylenmişti.
Şimdi şöyle bir düşünüyorum da bu kadının başka bir yerde oturup Bebek'e köpeklerini gezdirmeye gelmesi saçma geliyor.
O zaman bu Amerikalı model kızımızın Bebek civarında oturması için bi yerlerden sağlam parasının olması lazım. Çünkü Bebek'te ev satın almak veya kiralamak kolay bir iş değil. Ama kendisinin bu civarlarda yaşadığını biliyoruz.
E bi yerde iş yaptığını görmediğimiz Noella'nın bu standarta nasıl sahip olduğunu ben şahsen çok merak ediyorum!
Bi magazinci de şunun üstüne gitse de kaliteli bişiler çıkartsalar. Sarhoş ünlüleri kovalayacaklarına...
10 Kasım 2009 Salı
Üniversitede öğretmen olmak
Geçenlerde uzun bir sürenin ardından üniversitede sınava girdim. Beni ilk şaşırtan şey hocamın hala adımı hatırlıyor olması. Tabi ben olsam ben de hatırlarım diyorum. Sınıfta yaşadığımız kavganın ardından öğrencisi tarafından küçümsenen bir öğretmenin o ismi zihninden kolay kolay sileceğini zannetmiyorum.
İlk olarak ismimi söyleyerek sınava başlamam beni biraz tedirgin etti. Yine kalacağımı düşünmeye daha sınavın başında başladım.
Ama sorulara baktıkça ne kadar basit bir iş olduğunu anladım. Hazırladıkları basit sorularla sınav düzenliyorlar, derslere asistan tanımlaması altında benden bir kaç yaş büyük öğrencileri gönderiyorlar.
Tamam belki aldıkları para atla deve değil ama pek de hak ettiklerini düşünmüyorum.
Kusura bakmasınlar!
Cangele ve Maradona
Futbol hayatına Maradona’nın takımı Boca Juniors’ta başlayan Kayserisporlu futbolcu, Arjantin’de üç kupa kaldırdı. Daha sonra kariyerinde düşüş yaşayan 25 yaşındaki golcü şimdi Kayserispor’da yeniden yükselişe geçti.
KAYSERİSPOR’un Sivasspor’u 4-2 yendiği karşılaşmada attırdığı gollerle yıldızlaştı Franco Cangele. 25 yaşındaki Arjantinli oyuncunun geçmişi ülkesinin ünlü kulübü Boca Juniors’a dayanıyor. Diego Maradona’nın takımı Boca Juniors’un alt yapısında yetişen Cangele, profesyonelliğe de aynı yerde adım attı.
2002’den 2004’e kadar Boca’da oynayan Cangele, kariyerinin en parlak günlerini burada yaşadı. 57 maçta 10 gol atan futbolcu, 2003’te Apertura (Açılış) Ligi’nde şampiyonluk gördü. Aynı yıl Güney Amerika kıtasının Şampiyonlar Ligi olan Copa Libertadores’te de mutlu sona ulaştı. Bir yıl sonra da Copa Sudanamericana’yı kaldırdı.
Sivasspor beğenmemişti
2005’te Independiente’ye transfer olan Cangele, burada dikiş tutturamayınca Colon’a kiralandı. Colon’da kaldığı 2 sezonda 30 maça çıkan Cangele, sadece 6 gol atabildi.
Arjantin’deki grafiği sürekli düşen forvet oyuncusunu Türkiye’den ilk izleyen kişi Sivasspor’u çalıştırdığı dönemde Bülent Uygun’un yardımcılığını yapan Esat Karaberber’di. Karaberber tarafından yeterli görülmeyen Cangele, daha sonra Arjantin futbol piyasasında önemli yeri olan bir kadın menajerin tavsiyesiyle Sakaryaspor’a transfer edildi.
Yeşil siyahlı kulüpte o dönem asbaşkanlık yapan Ömer Kahveci, tangocuyu, Colon’da oynayan takım arkadaşı Ruben Capurro ile birlikte getirdi. Cangele 600 bin, Capurro da 350 bin dolar bedelle Sakaryaspor’la kiralık sözleşmesi imzaladı.
Kupa maçında ayağı kırıldı
Burada geçirdiği 1 yılın ardından tekrar ülkesine dönen Cangele’yi bu sefer Kayserispor kiraladı. Sarı kırmızılılardaki ilk yılında Fortis Türkiye Kupası’nda final oynayan Cangele’nin ayağı bu maçta kırıldı. Karşılaşmanın 105. dakikasında Gençlerbirliği kalecisi Peric’le çarpışan Arjantinli oyuncu, 6 ay sahalardan uzak kaldı.
Bu süreçte Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki, Arjantinli oyuncunun Kayserispor’a alınması konusunda büyük fedakarlıklar yaptı.
Geçtiğimiz sezonun ikinci yarısından bu yana düzenli bir şekilde forma giyen Franco Cangele, bu sezon sergilediği başarılı performansla takımının Süper Lig’in üst sıralarda yer almasında büyük rol oynuyor.
KAYSERİSPOR’un Sivasspor’u 4-2 yendiği karşılaşmada attırdığı gollerle yıldızlaştı Franco Cangele. 25 yaşındaki Arjantinli oyuncunun geçmişi ülkesinin ünlü kulübü Boca Juniors’a dayanıyor. Diego Maradona’nın takımı Boca Juniors’un alt yapısında yetişen Cangele, profesyonelliğe de aynı yerde adım attı.
2002’den 2004’e kadar Boca’da oynayan Cangele, kariyerinin en parlak günlerini burada yaşadı. 57 maçta 10 gol atan futbolcu, 2003’te Apertura (Açılış) Ligi’nde şampiyonluk gördü. Aynı yıl Güney Amerika kıtasının Şampiyonlar Ligi olan Copa Libertadores’te de mutlu sona ulaştı. Bir yıl sonra da Copa Sudanamericana’yı kaldırdı.
Sivasspor beğenmemişti
2005’te Independiente’ye transfer olan Cangele, burada dikiş tutturamayınca Colon’a kiralandı. Colon’da kaldığı 2 sezonda 30 maça çıkan Cangele, sadece 6 gol atabildi.
Arjantin’deki grafiği sürekli düşen forvet oyuncusunu Türkiye’den ilk izleyen kişi Sivasspor’u çalıştırdığı dönemde Bülent Uygun’un yardımcılığını yapan Esat Karaberber’di. Karaberber tarafından yeterli görülmeyen Cangele, daha sonra Arjantin futbol piyasasında önemli yeri olan bir kadın menajerin tavsiyesiyle Sakaryaspor’a transfer edildi.
Yeşil siyahlı kulüpte o dönem asbaşkanlık yapan Ömer Kahveci, tangocuyu, Colon’da oynayan takım arkadaşı Ruben Capurro ile birlikte getirdi. Cangele 600 bin, Capurro da 350 bin dolar bedelle Sakaryaspor’la kiralık sözleşmesi imzaladı.
Kupa maçında ayağı kırıldı
Burada geçirdiği 1 yılın ardından tekrar ülkesine dönen Cangele’yi bu sefer Kayserispor kiraladı. Sarı kırmızılılardaki ilk yılında Fortis Türkiye Kupası’nda final oynayan Cangele’nin ayağı bu maçta kırıldı. Karşılaşmanın 105. dakikasında Gençlerbirliği kalecisi Peric’le çarpışan Arjantinli oyuncu, 6 ay sahalardan uzak kaldı.
Bu süreçte Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki, Arjantinli oyuncunun Kayserispor’a alınması konusunda büyük fedakarlıklar yaptı.
Geçtiğimiz sezonun ikinci yarısından bu yana düzenli bir şekilde forma giyen Franco Cangele, bu sezon sergilediği başarılı performansla takımının Süper Lig’in üst sıralarda yer almasında büyük rol oynuyor.
8 Kasım 2009 Pazar
Bağcılar manzarası
Bugün işe gelmeden önce Bakırköy'den Mahmutbey minibüsüne bindim. 1,75 TL'ye yapabileceğim en ilginç yolculuktan birisiydi. İstanbul'un bütün getto diye tabir ettiğimiz birçok insanın yürürken tedirgin olacağı yerlerden geçtik.
Hele hele yolun tıkalı olmasından dolayı şoförün ara sokakları tercih etmesi ile birlikte yolculuk daha da ilginç bir hal aldı...
Hani Cem Yılmaz, espirilerinde "Altın kapı... Pıssss" diye bi efekt yayar ya biz de o misal Bülent in Ghetto of Istanbul hikayesine zıplamış olduk. Ara sokaklarda son derece yavaş yapılan yolculukta bir yandan müzik dinledim diğer bir yandan da etrafı gözlemledim.
Sağa sola bakarken fark ettim ki Cadılar Bayramı'nda gördüğüm insanların farklı olduğunu düşünürken burada yaşayanlar da aklıma geldi.
Bir ara düşündüm eğer sokaklarda 34 plakalı arabalar olmasa kendimi çok rahat bir şekilde Tunceli'de sanabilirdim. Bunun için ortam gayet uygundu. Dergah benzeri evlere rastladım. Hacı sakallı insanlar, cix çocuklar gördüm...
Taksim'de, Tünel'de, Nişantaşı'nda, Bebek'te de bir İstanbul var ama şu da unutulmasın ki Bağcılar, Güneşli, Kasımpaşa, Alibeyköy de İstanbul'un bir semti!
Bu Obama'nın işi gücü yok mu
Seçilirken büyük bir gazla geldi. Türkiye'ye gelirken de aynı şekilde... "Yapacaklarımı sıralarsam kimsenin ömrü yetmez" havasındaydı.
Herkesin onun yapacaklarından büyük ümidi vardı ama kendisinden bir türlü büyük bir şey göremedik.
Kalktık bir de kendisinin Facebook'ta fanı olduk. Olmaz olaydım diyorum ama olan olmuş. Geçen gün gazeteyi okuyordum ki Cadılar Bayramı için ilginç bir kıyafette kapıya gelen çocuklara şeker verdiklerini okudum.
Tamam ben bile Haloween işine girip kutlamalarda elimi kesecek kadar eğlencenin dozunu kaçırdıysam, ABD Başkanı da olsa onun da kutlamaya hakkı vardır diye düşünüyorum.
Ama bu adamı abuk subuk yerlerde görmeden duramıyorum. Şikago'ya olimpiyatların alınması için gidip kulis yapıyor.
Millete gidip barbekü partileri veriyor.
Nobel ödüllerinde boy gösteriyor. Ama hala sözünü verdiği Kyoto sözleşmesine imza atmıyorlar. Hala ekonomik problemi çözemedi.
Mesih havasında gelen Obama'nın havasının tısss diye söndüğünü görüyorum.
5 Kasım 2009 Perşembe
Ya gerçekten görüyosa?
Geçen gün Hürriyet'in Kelebek gazetesine göz gezdirirken birşeye takıldım.
Ünlüler nerede, ne yapıyor diye iki cümleden oluşan yerler var. Orada Metin Şentürk'ü gördüm.
Hani şu gözlerinin görüp görmediği senelerdir tartışma konusu olan şarkıcımız.
Şentürk ile ilgili yazılan minik cümlede, Metin ağabeyimizin Kuruçeşme civarında teknesinde arkadaşları ile tavla oynadığı yönündeydi.
Senelerdir göz konusunda bizleri ti'ye alan Şentürk'ün bu oyunu nasıl oynadığını merak ediyorum.
Kaldı ki kendisi hız rekorunu kırmaya da niyet etmiş bir abimiz.
Kendisine bu konuda saygı duyuyorum ama ya gerçekten gözlerinde bir sorun ya da bizim bildiğimizden daha az bir sorunu varsa??
Belki de bunca senedir bizlerle dalga geçip, bu yoldan parayı cukka'ladı?
Son olarak da maymun gözünü açtı diyoruz!
Ünlüler nerede, ne yapıyor diye iki cümleden oluşan yerler var. Orada Metin Şentürk'ü gördüm.
Hani şu gözlerinin görüp görmediği senelerdir tartışma konusu olan şarkıcımız.
Şentürk ile ilgili yazılan minik cümlede, Metin ağabeyimizin Kuruçeşme civarında teknesinde arkadaşları ile tavla oynadığı yönündeydi.
Senelerdir göz konusunda bizleri ti'ye alan Şentürk'ün bu oyunu nasıl oynadığını merak ediyorum.
Kaldı ki kendisi hız rekorunu kırmaya da niyet etmiş bir abimiz.
Kendisine bu konuda saygı duyuyorum ama ya gerçekten gözlerinde bir sorun ya da bizim bildiğimizden daha az bir sorunu varsa??
Belki de bunca senedir bizlerle dalga geçip, bu yoldan parayı cukka'ladı?
Son olarak da maymun gözünü açtı diyoruz!
3 Kasım 2009 Salı
Kayseri Cehennemi
Kayseri cehennemi Son 4 sezondur sahasında oynadığı maçlarda Kayserispor, dört büyüklere çelme takıyor. Sarı kırmızılılar, 13 maçta Beşiktaş, F.Bahçe, G.Saray ve Trabzonspor’dan 30 puan almayı başardı.
SÜPER Lig’in 11. haftasında lider Fenerbahçe’ye çelme takan Kayserispor, özellikle ikinci yarıdaki oyunu ile futbol otoritelerinden geçer not almayı başarmıştı.
Alex’in oynamadığı deplasman maçlarında zorlandığı aşikar olan Fenerbahçe’nin bu puan kaybına aslında kimse şaşırmamalı. Bu kaybın sebebi sadece sambacının yokluğu değil.
Son 4 sezonda oynanan 13 Süper Lig maçına baktığımızda Kayserispor’un sahasında 4 büyüklere kök söktürdüğünü görüyoruz.
2006-2007 sezonundan bu yana Kayserispor, sahasında ağırladığı 4 büyüklerle oynadığı 13 karşılaşmanın 6’sında 3 puanı hanesine yazdırırken, 6 tanesinde de berabere kaldı. Bu 30 maçlık süreçte 13 kez gol sevinci yaşayan Kayserispor, kalesinde ise 8 gol gördü.
Tek mağlubiyet Fener’e
Kayserispor, sahasındaki maçlarda en çok Beşiktaş’ı yenme başarısı gösterdi. Sarı kırmızılılar, Beşiktaş ile oynadığı karşılaşmalarda; 3-0, 2-0 ve 1-0’lık galibiyetler aldı.
Anadolu ekibi, Trabzonspor ile oynadığı 3 müsabakada 2 kez galibiyet sevinci yaşarken, 1 defa da beraberliği bozamadı. Bordo mavililer, Kayserispor ile oynadığı 2 karşılaşmada 1-0’lık yenilgiler alırken, bir maçta da 1-1 berabere kaldı.
Renktaşı Galatasaray ile oynadığı karşılaşmalarda Kayserispor’un henüz galibiyeti bulunmuyor. Anadolu temsilcisi, Galatasaray’a karşı oynadığı 3 karşılaşmada da 0-0 ve 1-1’lik sonuçlar aldı.
Şimdiye kadar oynanan 13 karşılaşmada Kayserispor’u yenmeyi başaran tek takım Fenerbahçe oldu. Sarı kırmızılı ekibe bir kere 2-1 yenilen Fenerbahçe, iki de beraberlik almıştı. 8 Mart 2009’da oynanan ve Kadir Has Stadı’nın açılışı niteliğini taşıyan maçta F.Bahçe, sarı kırmızılıları 2-0 yenmeyi başarmıştı.
SÜPER Lig’in 11. haftasında lider Fenerbahçe’ye çelme takan Kayserispor, özellikle ikinci yarıdaki oyunu ile futbol otoritelerinden geçer not almayı başarmıştı.
Alex’in oynamadığı deplasman maçlarında zorlandığı aşikar olan Fenerbahçe’nin bu puan kaybına aslında kimse şaşırmamalı. Bu kaybın sebebi sadece sambacının yokluğu değil.
Son 4 sezonda oynanan 13 Süper Lig maçına baktığımızda Kayserispor’un sahasında 4 büyüklere kök söktürdüğünü görüyoruz.
2006-2007 sezonundan bu yana Kayserispor, sahasında ağırladığı 4 büyüklerle oynadığı 13 karşılaşmanın 6’sında 3 puanı hanesine yazdırırken, 6 tanesinde de berabere kaldı. Bu 30 maçlık süreçte 13 kez gol sevinci yaşayan Kayserispor, kalesinde ise 8 gol gördü.
Tek mağlubiyet Fener’e
Kayserispor, sahasındaki maçlarda en çok Beşiktaş’ı yenme başarısı gösterdi. Sarı kırmızılılar, Beşiktaş ile oynadığı karşılaşmalarda; 3-0, 2-0 ve 1-0’lık galibiyetler aldı.
Anadolu ekibi, Trabzonspor ile oynadığı 3 müsabakada 2 kez galibiyet sevinci yaşarken, 1 defa da beraberliği bozamadı. Bordo mavililer, Kayserispor ile oynadığı 2 karşılaşmada 1-0’lık yenilgiler alırken, bir maçta da 1-1 berabere kaldı.
Renktaşı Galatasaray ile oynadığı karşılaşmalarda Kayserispor’un henüz galibiyeti bulunmuyor. Anadolu temsilcisi, Galatasaray’a karşı oynadığı 3 karşılaşmada da 0-0 ve 1-1’lik sonuçlar aldı.
Şimdiye kadar oynanan 13 karşılaşmada Kayserispor’u yenmeyi başaran tek takım Fenerbahçe oldu. Sarı kırmızılı ekibe bir kere 2-1 yenilen Fenerbahçe, iki de beraberlik almıştı. 8 Mart 2009’da oynanan ve Kadir Has Stadı’nın açılışı niteliğini taşıyan maçta F.Bahçe, sarı kırmızılıları 2-0 yenmeyi başarmıştı.
2 Kasım 2009 Pazartesi
ST ft Rojin
Son günlerin ortalığı karıştıran yazısıydı Serdar Turgut'un Rojin'e yazdığı yazı. Blogtan uzak olduğum için yazmamışım.
Biraz gecikmeli de olsa girişgah yapayım.
Serdar Turgut'u yaklaşık 2 yıldır çok büyük terslikler olmazsa okuyorum. Evet kara mizah konusunda Türkiye'de pek çok kişinin anlamayacağı yazılar yazıyor. Olsun.
Ama beni en çok düşündüren şey Ayşe Özyılmazel'in bu tür yazıları anlayacak olanların zekiler olacaksa, kendisinin aptal olmayı yeğleyeceğiydi.
Kusura bakmasın da Ayşe Özyılmazel'i kim zeki olarak tanımladı ki şimdiye kadar biz mi görmedik acaba?
Neyse Rojin'le yapılmış espiri belki haddini aşmış olabilir ama ben yine de çok beğenerek okudum.
Ayşe Arman'ı da tebriklerimizi gönderiyoruz buradan gündemin adamı ile röportajı patlattığı için.
Biraz gecikmeli de olsa girişgah yapayım.
Serdar Turgut'u yaklaşık 2 yıldır çok büyük terslikler olmazsa okuyorum. Evet kara mizah konusunda Türkiye'de pek çok kişinin anlamayacağı yazılar yazıyor. Olsun.
Ama beni en çok düşündüren şey Ayşe Özyılmazel'in bu tür yazıları anlayacak olanların zekiler olacaksa, kendisinin aptal olmayı yeğleyeceğiydi.
Kusura bakmasın da Ayşe Özyılmazel'i kim zeki olarak tanımladı ki şimdiye kadar biz mi görmedik acaba?
Neyse Rojin'le yapılmış espiri belki haddini aşmış olabilir ama ben yine de çok beğenerek okudum.
Ayşe Arman'ı da tebriklerimizi gönderiyoruz buradan gündemin adamı ile röportajı patlattığı için.
Wanna be your super hero
Son dönemde blogtan uzaklaştığımın farkındayım. Ama bunun suçlusu ben değilim. Aslında kimse değil.
Bunun temel suçlusu Entourage dizisi.
Abimin tavsiyesine kulak asmayıp izlememiştim. Ancka daha sonra Tempo dergisinde gördükten sonra şöyle bir çırpıda okuyuverdim yazıyı.
Daha sonra da hemen korsan Ramazan'dan dvd lerini istedim. Kendisi de beklentilerin ötesinde bir hızla hazır etti dvd'leri.
Ama aralarında alt yazı sıkıntısı yaşatanlar da yok değildi. Bu sayede alt yazılar konusunda ayrı bir öğrenim yaşadım o ayrı bir konu.
5 sezonu bir çırpıda bitiriverdim. 6. sezonun piyasaya düşer düşmez bir haline büyük bir heyecanla kavuştum. Scarlett Johansson gelse, "Bülent, senle evleneceğim" dese bu kadar heyecanlanmazdım.
1 sezonu da büyük bir heyecanla izledim. Şimdi 7. sezonu büyük bir heyecanla bekliyorum.
Anladığınız kadarıyla bu diziye bayağı bir sarmış durumdayım. O sebepten dolayı da blogu boşladım. Onun yerine twitter'a bol bol post girdim. Hatta bütün bir geceyi cep telefonumdan girip anlattım.
Gören de beni Ahmet Hakan zannedicek. Toplasan 3-5 tane follower var.
Neyimeyse artık bilmiyorum =)
31 Ekim 2009 Cumartesi
Coming Soon
Yakında Hürriyet gazetesini çok güzel bir haberle süslemeyi bekliyorum. Bakalım ne yazacağım çok da meraktayım
Batan geminin malları bunlar
Almanya takımlarından Schalke'nin tecrübeli teknik direktörü Felix Magath, Bild gazetesine göre 8 tane yıldız oyuncuyu satacağı ifade edilmiş.
Hoş tabi ki Bild'in bizim buralardaki Fotomaç gazetesine denk bir spor sayfası hazırladığını düşünürsek ne kadar itimat edilir bilinmez.
Ama şöyle listedeki isimlere bakarsak Halil Altıntop haricinde, Gerald Asamoah, Levan Kobiashivili, İvan Rakitic, Vicente Sanchez, Albert Streit ve Rafinha'nın adı yer alıyor.
Şu isimlerden en alınırı olan isimlerin başında Rafinha ve Rakitic geliyor bence. İkisi de çok genç.
Sonra Kobiashvili gibi tecrübeli bir ismi tercih ederim. Son olarak da forvette her türlü işi yapabilen Halil'i tercih ederim.
Asamoah, eskiden çok başarılıydı. Şimdi izlediğim kadarıyla o eski görüntüsünde değil. Nerede o eskiden Almanya Milli Takımı'na seçildiğinde, Hitler'in kemiklerini sızlatıyorlar, dedirten Asamoah.
Şimdilik benim tercihlerim bu kadar
26 Ekim 2009 Pazartesi
Bu aralar bunlara kılım
Yine şahsıma münasır ruhumu dinleyip post gireceğim. Ne oynanan derbi, ne dünya gelişmeleri hiç birisi umrumda değil. Hiç bir zaman olmadığı gibi yine şimdi de hiç birşeyi takmadan yoluma devam ediyorum.
Evet, şimdi bu hafta boyunca neye kıldım.
Beren Saat.
Kendisi ile ilgili ayrı bir post girecektim ama üşendim. Yok çelimsizliği, yok sevişirken kullandığı yastıklar. Geçen gün de Hürriyet'in Kelebek ekinde gördüm. Antalya Havaalanı'nda görevlilere beni tanımadınız mı, muhabbeti yapmış.
İşte şöhret böyle birşey. Taşıması cidden zor.
Fenerbahçe-Galatasaray
Her iki takımdan da nefret etmeme rağmen derbisi olunca işyerinde saatlerce kalıyorum ya kıl oluyorum. Beşiktaşlı olup da gazetede çalışıyor olmak inanın büyük eziyet.
Hülya Avşar-Burcu Esmersoy kıyaslaması.
İkisinin de güzel olduğuna inanmıyorum. Tamam belki bir dönem Hülya Avşar çok çekici olabilirdi ama Burcu Esmersoy için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. İlk oynadığı klipten tutun da NTV Spor'daki hallerinin hiç birisini beğenmiyorum. Onun için de ikisi arasında yapılan kıyaslamadan nefret ediyorum.
RIP Kanye West.
Geçen hafta twitter'da bir geyik dönüyordu ki sormayın gitsin. En sevdiğim rap şarkıcılarından birisi olan Kanye'nin öldüğü dedikoduları twiter'ın trending topics'in de gün boyunca 1. sırada kaldı. Neyse ki Kanye'nin birşeyi yoktu.
Evet, şimdi bu hafta boyunca neye kıldım.
Beren Saat.
Kendisi ile ilgili ayrı bir post girecektim ama üşendim. Yok çelimsizliği, yok sevişirken kullandığı yastıklar. Geçen gün de Hürriyet'in Kelebek ekinde gördüm. Antalya Havaalanı'nda görevlilere beni tanımadınız mı, muhabbeti yapmış.
İşte şöhret böyle birşey. Taşıması cidden zor.
Fenerbahçe-Galatasaray
Her iki takımdan da nefret etmeme rağmen derbisi olunca işyerinde saatlerce kalıyorum ya kıl oluyorum. Beşiktaşlı olup da gazetede çalışıyor olmak inanın büyük eziyet.
Hülya Avşar-Burcu Esmersoy kıyaslaması.
İkisinin de güzel olduğuna inanmıyorum. Tamam belki bir dönem Hülya Avşar çok çekici olabilirdi ama Burcu Esmersoy için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. İlk oynadığı klipten tutun da NTV Spor'daki hallerinin hiç birisini beğenmiyorum. Onun için de ikisi arasında yapılan kıyaslamadan nefret ediyorum.
RIP Kanye West.
Geçen hafta twitter'da bir geyik dönüyordu ki sormayın gitsin. En sevdiğim rap şarkıcılarından birisi olan Kanye'nin öldüğü dedikoduları twiter'ın trending topics'in de gün boyunca 1. sırada kaldı. Neyse ki Kanye'nin birşeyi yoktu.
24 Ekim 2009 Cumartesi
Toraman!
hala bulamadın mı toraman
ama sakın deme aman
bırak kapansın telefon ol bi ulaşılamayan
zaten siktir et telefonun olmuş çalmayan
hadi şimdi eller havaya toraman
yo yo yo
çalmıyor telefon
olmuşum ulaşılamayan
şarjım bitmiş çalmıyor telefon
karnımı doyurmam icin lazım bana bi tava olması lazım teflon
msn de gece canım sıkılnca hafif irice kıza yazdığım şarkı beğenip almak isteyenler bana ulaşabilir
ama sakın deme aman
bırak kapansın telefon ol bi ulaşılamayan
zaten siktir et telefonun olmuş çalmayan
hadi şimdi eller havaya toraman
yo yo yo
çalmıyor telefon
olmuşum ulaşılamayan
şarjım bitmiş çalmıyor telefon
karnımı doyurmam icin lazım bana bi tava olması lazım teflon
msn de gece canım sıkılnca hafif irice kıza yazdığım şarkı beğenip almak isteyenler bana ulaşabilir
21 Ekim 2009 Çarşamba
İkoncan Bora
Nike'ın çıkarttığı yeni bir katalog var. İstanbul's icons diye.
İçinde Arda Turan, Kerem Tunçeri, Azize Tanrıkulu gibi sporcuların yanı sıra dansçı Ekin Bernay ve şarkıcı Bora Uzer var.
Bu isimlerden Kerem Tunçeri biraz yaşlı ve İstanbul için eski sayılabilir.
Azize Tanrıkulu da senelerdir İstanbul'da tekvando yapıyor.
Arda Turan'ın hayatı İstanbul'un gece kulüpleri, idman, Florya arasında geçiyor.
Ama şu isimler arasında en çok Bora Uzer'e takmış durumdayım. Kendisini, mavi şapkasını ve müziğini sevmiyorum.
Uzun senelerdir Londra'da yaşamış triphopçumuzun İstanbul ikonu olarak gösterilmesini sevmedim. Sırf herşeyini Nike'dan aldığı için böyle bir kıyak yapılıyorsa, ben de alayım beni de İstanbul icons olarak göstersinler!
20 Ekim 2009 Salı
Tweet me nigga
Günümüzün en popüler mikroblog sitesi olan twitter'ın girdiğin her posta verilen nick olan tweet için bir kolye çıkartılmış.
Bizibozmaz.com da gördüm ve bayıldım. Son dönemde yurt dışına çıkacak şahıslardan bizzat isteyeceğim.
18 Ekim 2009 Pazar
Burger King'in hissesini verseler almam daha
Burger King'in Esra ve Ceyda kardeşli reklamını izleyenlerin kusmaktan bir daha hamburger yiyemeyeceğinden korkyuorum.
Çünkü Türkiye'nin en itici insanlarını böylesine büyük vizyonlu bir markanın reklam yüzü olarak kullanması gerçekten çok kötü.
Hoş reklamların amacı, "Böylesine salaklara bile anlatıyoruz. Eğer siz de salak değilseniz, gidin Burger King'de yiyin" imajını vermek.
Ama o kadar kötü olmuş ki kusura bakmayın ama Burger King beni karşılıksız ortağı yapmak istese redderim.
Onun için dememişler boşuna Mc Donalds gibisi yok!
LL
Genelde sevmem böyle, ünlülerin bitik halde gösteren fotoğraflarını. Çünkü onları o filmlerde, fotoğraflarda o kadar cafcaflı ve çekici görürüz ki insanlığın büyük bir kısmı bu şahıslar için "melek, melake" tabirini kullanır.
Ama Lindsay Lohan'ı böyle görünce bu kadar olmaz diyor insan.
Daha yaşı 23. Bu kadar kötü olmasının sebebi klasik Hollywood ünlülerinin yaşadığı alkol, uyuşturucu ve seks.
Bu kadar doyumsuzluğun sonunda 23 yaşında 45 yaşında gibi göstermesi çok normal.
Toparlan Linds. Com'on
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)