17 Aralık 2009 Perşembe

Beograd


Efes Pilsen'in Partizan ile oynayacağı Euroleague maçı için Sırbistan'ın Belgrad kentinde aldık soluğu.
Havaalanına ilk geldiğim andan itibaren içimde oranın soğuk olacağına dair bi his vardı ki yanılmadığımı Belgrad'a iner inmez anladım.
Uçaktan inip otele giderken şöyle etrafa baktım otobüste.
Belgrad için kurduğum ilk cümle, "Silivri, Çatalca, Çorlu'nun az daha gelişmiş olanı" oldu.
İnsanların Türklere karşı bir antipatisi yok gibi geldi bana. En azından Belgrad Üniversitesi'nin bahçesinde tanıştığımız gençlik ekibinin Türkiye ile bir sorunu olmadığını anladık. Çünkü Türk'üz dediğimizde bizi dövmeye kalkışmadılar. Belki içten içe küfür etmişlerdir, "Atalarınızdan çektiğimiz yetmiyor bir de sizler geliyorsunuz, basketbol maçı ayağına" diye.
İstiklal Caddesi benzeri bir caddeleri var. İsmini şimdi unuttum ama gayet sakin bir yerdi. Hafta içi, havanın soğuk olmasından mıdır bilinmez ama kalabalık denilen şeyden eser yoktu. O kadar az insanın yaşadığı yerde, nasıl trafik oluyor benim merak ettiğim temel sorun buydu.
3-5 milyonluk şehirde en az İstanbul kadar trafik sıkışıklığı vardı. Burada kalkıp, Türkiye'deki gibi insanlar tahammülsüz değil, kornaya asılmıyor demeyeceğim, çünkü birkaç şoförün ellerini klasksondan kaldırmadığını gördüm.
Şehrin orta yerinde savaştan kalma hasarlı binalara dokunmamışlar. Sanırım bu bizlere ibret olsun da böyle birşey yapmayalım, düşüncesindeler.
Orada iki tane taksici tarafından fena halde ketenpereye getirildik ama daha sonra tanıştığımız amcanın bizi her yere 500 dinara götürmesi, nerede olursak olalım "fiftiiin minüts" diyerek başbakan RTE'nin aksanını hatırlatması çok sevindirdi. Bahşiş de almayan bu taksici "Her Sırp, Türk düşmanıdır" atasözünü de kaldırıp attı kafamızda.
Gece kulüpleri ise ucuz. Nevizade kıvamında diyebiliriz. Ne içerseniz için Türk lirası ile 10 lirayı aşmıyor.
Bardaki martinilerin yarısını içtiğim o gece sadece 50euro'luk fiş kullandık kafile olarak.
E tabi Sırbistan'a gidip de güzellikleri ile ünlü Doğu Avrupa kadınlarını incelememek olmazdı. Hem benim ne eksiğim vardı Serdar Turgut'tan. O Amerika'da selülit araştırması yaparsa, ben de Sırp kadınlarının bacak boyunu araştırdım. Şimdi yaptığım araştırmalarla ilgili bilgileri verelim:
1- Kadınlar uzun boylu.
Belgrad'ın herhangi bir semtinde kısa boylu kadın bulamadık. Kumarhanede masanın uğurunu kaçıran kadın kısa boyluydu. Bi de benim aşık olduğum Lily Allen benzeri kız hafif kısaydı. Yalnız şimdiye kadar ki sevgililerimin benden kısa olduğunu düşünürsek, boyumun 1,90a yakın olmasının bunda katkısı büyük, uzun boylu kadınlara pek aşık olmuyorum.
2- Selülit yok.
Serdar Turgut Amca kadında hafif selülit olması gerektiğini söylemişti. Onun dediği pek çok şeye katılmama rağmen selülit konusunda karşı görüş cephesindeydim. Nitekim Sırp kadınlarını da yakından inceleme şansı bulduğum anlarda selülit bölgelerinde deneysel çalışmalar yaptım. Baktığım kadarıyla herhangi bir şeyleri yok. Maşallah Türkiye'de defile başına milyarları cebine indiren mankenlere bin değil 1 milyar basarlar.
3- Hafif snoblar.
İnternette okuduğumuz bu bilgi bizi yanıltmadı. Barda tanıştığımız kadınların hepsi ilk teklifi reddetti. Tabi bunda bir Kenan İmirzalıoğlu, Kıvanç Tatlıtuğ, Orlando Bloom, Robert Pattirson olmamızın katkısı çok büyüktü. Neyse tanıştığımız kızların yüzde 90'ı aşırı dozda alkol alımı yaşamışlardı belki onun için bizi reddetmediler. Ama bizim yaptığımız baskıyı da unutmamak gerek :)
Kendilerini otel odalarımızda o kadar ısrarlı davetlerimizi reddetmeyi başardılar. Vallahi helal olsun.
Benden şimdilik bu kadar. Biraz daha güncel konularla geri dönmeyi planlıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder