30 Kasım 2009 Pazartesi
Moore'dan açık mektup
Çektiği belgesellerle bir dönem ortalığı kasıp kavuran Cannes Film Ödüllü Michael Moore, Amerika Başkanı Obama'ya mektup yazmış.
Gelmeden önce o kadar büyük vaatlerde bulunup, insanların sempatisini toplayan Obama'nın şu ana kadar herhangi bir şey yapamadığını gören Moore'un tepesi atmış belli.
Ağır ithamlar barındıran mektubu okumak isteyenler için linki bırakıyorum.
Moore Baba'ya da saygılarımı gönderiyorum..
http://www.michaelmoore.com/words/mikes-letter/open-letter-president-obama-michael-moore
29 Kasım 2009 Pazar
Dinlemeyeceğim seni SuBo
İngiltere'nin yetenek yarışmasında sesi ile parladı. Yarışmayı kazanamadı ama bütün dünya tarafından tanındı Susan Boyle. Vakti zamanında popstar yarışmasında Ahmet San'ın bir yarışmacının fiziği kötü/sesi iyi olması durumuna, "studio artist" demişti.
Susan teyze de aynen bu terime uyuyor. Sesi güzel ancak görüntü tamamiyle korkunç. Onun için Susan teyzeyi "studio artist" olarak nitelendiriyorum ama dinlemeyi reddeediyorum!
Çünkü benim için kadın şarkıcıların göze hitap etme zorunluluğu bulunuyor.
Kırolukta sınır yok
Türkiye'deki birçok futbolcunun eğitim düzeyi yerlerde sürünüyor. Bunun yabancısından yerlisine kadar aralarında büyük bir fark yok.
Seneler önce G.Antepspor'da forma giyen Faruk, kırmızı bir Ferrari'yi parçalamıştı Yeşilköy'de.
Aslında bu oyuncuların ilk kazası değil. Bundan birkaç ay önce de Usain Bolt, arabası ile büyük çaplı bir kaza yapmıştı.
Hatta bugünkü gazetelerde son olarak ünlü golfçünün Tiger Woods'un kaza yapması vardı ama o çok farklı bir olay...
Futbolcuların parayı bulduktan sonra pahalı arabalarla yaptıkları kazalar, yedikleri trafik cezaları hep bilindik olaylar. Fenerbahçe'ye gelen ve yarım sezon sonra Kayserispor'a gönderilen Gökhan Emreciksin'in gidiş sebebi gelir gelmez alkollü araba kullanırken trafik polisine yakalanmasıydı.
Bu halkaya son olarak da Fenerbahçeli Kazım eklendi. Düşük eğitim düzeyi olan futbolcuların böylesine büyük hatalara imza atması, maddi hasarlı kazalar yapması da işin cabası.
Kazım'ın arabasını gördükten sonra içlerinde olan egonun ne denli büyük olduğunu anladım. BMW logosu yerine CKR logosu koyduran Kazım'ın ve diğer futbolcuların böyle kazalar geçirip hayati tehlike atlatmaması için daha dikkatli olmaları gerekiyor.
28 Kasım 2009 Cumartesi
Güneydoğu'dan bir manzara..
Bu fotoğraf için fazla yorum yapmıyorum... Zaten pek fazla da söze gerek yok.
Doğu'da çocukların neler ile büyüdüğünü, oyuncak olarak neyi tercih ettiklerini gördükçe, PKK'nın sonunun gelmeyeceğini gördüm ve anladım.
Korku filmi için birebir
Dünya Halter Şampiyonası'nda +75kg de dünya şampiyonu olan Koreli sporcunun bu resmini gördükten sonra kadın ırkından ciddi bir soğuma geldi.
26 Kasım 2009 Perşembe
Skandal!!!!
Blogun 300. postunu bir skandal haberime sakladım. Bunun öncesinde tabi Beşiktaş'ın Manchester United cehenneminden çıkması da 299. post olarak bu sütunlarda kendine yer buldu. Ama bilerek ve kasıtlı olarak birşey yaptığımı kimse düşünmesin tamamen tesadüfi..
Şimdi olaya gelirsek..
Galatasaray basketbol takımının küme düşürülmesi ile ilgili kararın çıkıp çıkmayacağı konusunda tartışmaların sonunda çıkan kararları spor haberlerini takip edenler aşağı yukarı biliyor.
Ertesi gün haberi yapmak için basketbol fikstirüne ihtiyacım vardı. Bu konudaki en sağlıklı bilgiyi Basketbol Federasyonu'nun sitesinden başka bir yerden alamazdım. Siteye girdim ama karşımda bir gariplik vardı.
21. haftada basketbol sitemizin fikstürüne göre aynı gün içinde hem G.Saray ile hem de P.Karşıyaka ile oynuyor. İlginç!
Neyse bunu hazırlayan arkadaşlar belki buradan okur görür de hatalarını düzeltir.
Gurur duydum
25 Kasım 2009 Çarşamba
Bu sevda bitmez!
American Music Awards 2009'un fotoğlarına bakıyordum.. Snoop Dogg'un törene eşi ile katıldığını gördüm.
Daha önce birçok defa çıkmıştı boşanacakları yönünde haberler.. Her bol kadınlı klip çektiğinde Snoopy'nin ne kadar sapık olduğu konuşuluyor. Snoop Dogg'un başka bir kadından olan çocuğu bu ikiliyi daha çok yakınlaştırdı birbirine. Ailecek kalabalıklar. Snoop Dogg'un "Fatherhood" isimli programını kısa bir süreliğine Youtube'den takip etmiştim (Sahi ya youtube hala kapalı mı??). Orada da çocukları ile olan ilişkilerini görme imkanı bulmuştum.
Ne olursa olsun bu Shante-Calvin ikilisinin pek ayrılmaya niyeti yok gibi..
Değişim.............
Bundan sonra artık daha başka bir ben olma çabasındayım.. Bilmiyorum ne kadar sürücek. Şu halimle daha mutsuz olamayacağıma göre kesin bir dönüş yapıyorum. Egolarımın kurbanı olmayacağım bundan sonra. Daha sağduyulu, kaşrı tarafa daha çok önem veren bi insan olma kararını aldım.
Karşımdaki insanları mutsuz etmenin artık bana zevk vermediği bi döneme giriş yaptığımı anladım.
Karşımdakini mutsuz etmenin bile beni mutlu etmediği bir zamandaysam mutlaka birşeylerin değişmesi gerekmekte...
Değişimi de bugece başlattım artık.. Bu saatten sonra nasıl bir insan olacağım konusunda kesin birşey söleyemeyeceğim. Ancak daha anlayışlı, kendine olan ilgisini diğer insanlara da vereceğim. Karşı tarafa duyduğum saygıyı arttıracağım.
Belki de bu sayede daha düzgün bir hayat çizgim olur???
Gecenin sonunda da...
Kanye West, GLC, Consenquence'den Spacesip şarkısını dinliyorum.
Değişimimde etkisi de yok değil..
Karşımdaki insanları mutsuz etmenin artık bana zevk vermediği bi döneme giriş yaptığımı anladım.
Karşımdakini mutsuz etmenin bile beni mutlu etmediği bir zamandaysam mutlaka birşeylerin değişmesi gerekmekte...
Değişimi de bugece başlattım artık.. Bu saatten sonra nasıl bir insan olacağım konusunda kesin birşey söleyemeyeceğim. Ancak daha anlayışlı, kendine olan ilgisini diğer insanlara da vereceğim. Karşı tarafa duyduğum saygıyı arttıracağım.
Belki de bu sayede daha düzgün bir hayat çizgim olur???
Gecenin sonunda da...
Kanye West, GLC, Consenquence'den Spacesip şarkısını dinliyorum.
Değişimimde etkisi de yok değil..
24 Kasım 2009 Salı
Hem kentini, hem kendini buldu
Gökhan Ünal’ın gidişinden sonra pivot santrfor arayan Kayserispor, maliyeti düşük diye Purovic’i getirdi. Ancak Purovic hayal kırıklığı yaşatınca Makukula’yı transfer eden sarı kırmızılılar, şimdi çok mutlular.
KAYSERİSPOR’un bu sezon kadrosuna kattığı dev golcü Ariza Makukula, takımını sırtlamaya devam ediyor. Süper Lig’in 13. haftasında Diyarbakırspor ağlarına bıraktığı 2 golle ne kadar isabetli bir transfer olduğunu gösterdi.
1999–2000’de Vitoria Guimaraes’de hiç oynayamayan Portekizli golcü, bir sonraki yıl önce Salamanca (2 maç 0 gol), sonra Leganes’te (13 maç 4 gol) forma giymişti. Tekrar Salamanca’ya geri dönen (37 maç 20 gol) oynayan Makukula, 2002-03’te Nantes’a (18 maç 1 gol) gitmiş ama ama orada da umduğunu bulamamıştı.
Bonservisi Benfica’da
2003-04’te İspanya’nın yolunu tutan Makukula 1 sezon Valladolid (18 maç 8 gol), 2 sezon Sevilla (13 maç 1 gol), 1 sezon da Gimnastic’te (22 maç 2 gol) oynama imkanı bulmuştu. Ülkesine dönen dev golcü, Maritimo’da 6 ay (12 maç 7 gol), Benfica’da da 1 yıl (3 maç 0 gol) forma giydikten sonra geçen sezon devre arasında Bolton’a kiralanmıştı. Portekizli oyuncu burada 6 maçta forma giymiş ve hiç gol sevinci yaşayamamıştı.
Makukula’nın bonservisi ise şu anda Benfica’da. Portekizli golcü oyuncunun Kayserispor’a gelmesindeki en büyük etmen kuşkusuz teknik direktör Tolunay Kafkas’a ait. G.Ünal’ın Trabzonspor’a gitmesinden sonra pivot santrfor arayan sarı kırmızılıların ilk tercihi olur Portekizli. Ancak Golcü oyuncunun maliyeti yüksek olması nedeniyle Kayseri, Milan Puroviç ile el sıkışır.
Kafkas çok istedi
Sporting’den 750 bin Euro bedelle kiralanan Karadağlı oyuncu, sadece 3 gol atınca gönderilir. Sezonun 3. haftasında Kayserispor’un renklerine kattığı dev santrfor için Kafkas, alt limit olarak 20 golü işaret eder. Portekizli yıldız da hocasının gösterdiği hedefin yarısına oynadığı 10 maçta ulaşır.
Hiçbir yere bırakmayız
Kayserispor Menajeri Süleyman Hurma da iki yıldır peşlerinde oldukları Makukula’yı kadrolarına kattıkları için çok mutlu olduklarını belirtti. Portekizli golcü için Hurma şu ifadeleri kullandı: “Makukula, eğer Arsenal veya başka bir takımda olsaydı almamız imkansızdı. Şu anda kiralık da olsa Türkiye’ye getirmeyi başardık. Benfica ile opsiyon konusunda da anlaştık. Onu artık kolay kolay bırakmayız.”
KAYSERİSPOR’un bu sezon kadrosuna kattığı dev golcü Ariza Makukula, takımını sırtlamaya devam ediyor. Süper Lig’in 13. haftasında Diyarbakırspor ağlarına bıraktığı 2 golle ne kadar isabetli bir transfer olduğunu gösterdi.
1999–2000’de Vitoria Guimaraes’de hiç oynayamayan Portekizli golcü, bir sonraki yıl önce Salamanca (2 maç 0 gol), sonra Leganes’te (13 maç 4 gol) forma giymişti. Tekrar Salamanca’ya geri dönen (37 maç 20 gol) oynayan Makukula, 2002-03’te Nantes’a (18 maç 1 gol) gitmiş ama ama orada da umduğunu bulamamıştı.
Bonservisi Benfica’da
2003-04’te İspanya’nın yolunu tutan Makukula 1 sezon Valladolid (18 maç 8 gol), 2 sezon Sevilla (13 maç 1 gol), 1 sezon da Gimnastic’te (22 maç 2 gol) oynama imkanı bulmuştu. Ülkesine dönen dev golcü, Maritimo’da 6 ay (12 maç 7 gol), Benfica’da da 1 yıl (3 maç 0 gol) forma giydikten sonra geçen sezon devre arasında Bolton’a kiralanmıştı. Portekizli oyuncu burada 6 maçta forma giymiş ve hiç gol sevinci yaşayamamıştı.
Makukula’nın bonservisi ise şu anda Benfica’da. Portekizli golcü oyuncunun Kayserispor’a gelmesindeki en büyük etmen kuşkusuz teknik direktör Tolunay Kafkas’a ait. G.Ünal’ın Trabzonspor’a gitmesinden sonra pivot santrfor arayan sarı kırmızılıların ilk tercihi olur Portekizli. Ancak Golcü oyuncunun maliyeti yüksek olması nedeniyle Kayseri, Milan Puroviç ile el sıkışır.
Kafkas çok istedi
Sporting’den 750 bin Euro bedelle kiralanan Karadağlı oyuncu, sadece 3 gol atınca gönderilir. Sezonun 3. haftasında Kayserispor’un renklerine kattığı dev santrfor için Kafkas, alt limit olarak 20 golü işaret eder. Portekizli yıldız da hocasının gösterdiği hedefin yarısına oynadığı 10 maçta ulaşır.
Hiçbir yere bırakmayız
Kayserispor Menajeri Süleyman Hurma da iki yıldır peşlerinde oldukları Makukula’yı kadrolarına kattıkları için çok mutlu olduklarını belirtti. Portekizli golcü için Hurma şu ifadeleri kullandı: “Makukula, eğer Arsenal veya başka bir takımda olsaydı almamız imkansızdı. Şu anda kiralık da olsa Türkiye’ye getirmeyi başardık. Benfica ile opsiyon konusunda da anlaştık. Onu artık kolay kolay bırakmayız.”
23 Kasım 2009 Pazartesi
Maçı izlerken...
Eğer Los Angeles'ta yaşıyorsunuz ve Los Angeles Lakers taraftarısınız... Takımınızın ligin en iddiasız takımı ile oynadığı maça gidiyorsunuz..
Bam! O da ne dünya çapındaki şarkıcılar bir anda beliriveriyor ve devre arasında mini konserler veriyorlar.
Bence bu konserler ortalama 100-200 dolara gidebileceğiniz bir maçı pastaya benzetmemiz halinde, pastanın son dilimi tadında olur.
Giden ekip de çok sağlam yalnız he
Will.i.am, Fergie, B-Real.
Yanlarındaki diğer dürzü ise bi dönem Madonna'nın sevgili listesinde yer alan beyzbolcu Alex Rodriguez.
22 Kasım 2009 Pazar
Tottenham: 9 Wigan: 1
İlk yarısında 1 gol olan maçın ikinci yarısında Tottenham, Wigan'ı 9-1 yenmeyi başardı.
Jermaine Defoe, 5 gol birden atarak yıldızlaşırken, Crouch, Lennon, Bentley ve Kranjcar da İngiliz forvete eşlik eden isimler oldu.
Gollerin ise arka arkaya gelmesi Wigan'ın bana hiç bi şekilde oyunu soğutmadığı fikrini benimsetti.
Ama ne olursa olsun yuh be kardeşim demeden de geçemiyorum!
Değişen bir nesil
Sabah Bakırköy'de Alibeyköy'e gitmek için arabanın gelmesini bekliyordum. Klasik bir Cemy, klasiği daha gerçekleşiyordu, her zamanki gibi gecikmişti.
Beklerken önümden bir çift türbanlı kız geçti..
Profillerini şöyle tarif edeyim.
Bir tanesi beyaz Adidas eşofmanlı, altında Tiger ayakkabıları, üstünde bu renklere uygun eşarp ve mont..
Bir diğeri ise pastel renkler tercih etmiş. Kızların son dönemdeki en büyük giyim tutkusu olan ugg'lar vazgeçilmez. Kahverengi tonlarındaki kızımızın çantasının yanı sıra eşarpları da Louis Vuitton.
Monogram ve denim desenli çantalar ise kollaran düşmüyor.
Kızların resmini çekmeyi aslında çok isterdim ama sapık damgası yiyip, sabah sabah koşmaktan üşendim.
Bu neslin seneler geçtikçe çoğalacağını düşünüyorum. AKP iktidarda kalmaya devam ettikçe o görüşe hakim olan kişilerin git gide zenginleşeceğinin kanısındayım...
Gündelik hayatımızın her yerinde gördüğümüz bu moderinize olmuş türbanlı gençliğin zorlukla bu hale getirildiğini düşünüyorum. Çünkü içlerinde olan bu marka düşkünlüğü, şık olma, sosyal hayatta kendisine bir yer edinme çabasına sahip insanların daha özgür bir hayata sahip olacağını düşünüyorum.
Bilmem belki ben yanlışımdır
Ataryemez'lik yapayım biraz da
Son dönemde gazetede yapılan her hatayı sayfalarına taşıyan Ataryemez'i spor servislerinde çalışanlar biliyordur.. Tanıtımını yapmaya gerek duymuyorum.
Ben inanıyorum ki son 1 aydır, Hürriyet'in spor sayfalarını didik didik okuyorlardır. Acaba bi yerde hata yaptılar mı, yanlış bir şey yazdılar mı diye..
Helal olsun ama ciddi anlamda tebrik ediyorum. Hiç bir şey yapmadan sadece hata kovalayarak, millete geçirerek iş yapıp, site kurup, üstüne bir de para kazanıyorlar. Spor medyasının Perez Hilton'luğuna soyundular.
Ama kendilerine şimdi soruyorum...
Beşiktaş-Fenerbahçe derbisi öncesi Akşam gazetesinin 1. sayfasına baktılar mı? Orada bu dev maç Fenerbahçe-Beşiktaş olarak yazıldı. Acaba Ataryemez ekibi sadece spor sayfalarını mı okuyor? Hiç 1. sayfalara göz atmıyor mu???
Bugünkü Habetürk gazetesinde "konuk yazar" olarak gösterilen Oğuz Çetin ve Metin Tekin ikilisinin neden Sabah gazetesinde de "konuk yazar" olarak gösterilmesine neden birşey demiyorlar??
Acaba herhangi bir korku mu var?? Çekiniyorlar mı??
Yoksa sadece Hürriyet'e saldırarak prim yapmaya mı çalışıyorlar??
Kiss me Ken!
Kenyon Martin'in bir maçtan fotoğrafını gördüm. NBA oyuncularının her ne kadar yönetim katından devamlı, "Adam akıllı olun, düzgün giyinin, dövmenin bokunu çıkartmayın" gibi uyarıları olsa da Kenyon Martin bu dövmesi ile narsist duygularını tetiklemiştir.
Yorumu sizlere bırakıyorum...
21 Kasım 2009 Cumartesi
LED ekranlı dövmeler
İnternette gezinirken yine bizibozmaz.com'a bakmadan gitmek olmazdı. Zaten günde düzenli olarak ziyaret ettiğim ender sitelerden birisi. İnternet sekmelerim yoksa gelişi güzel açılmış olur olmadık akla hayale gelmez sitelerden oluşuyor. O anda google'dan bakıp kaptırıp gidiyorum kendimi..
Neyse konunun özüne dönersek, http://www.bizibozmaz.com/2009/11/21/led-dovmeye-ne-dersiniz/ linkinde çok ilginç bir şey okudum. Videoyu da izledim. Aslında bi kaç bin TL'm olsa hemen anında, ameliyat masasına yatarım. Bundan birkaç yıl sonrasının modası gibi duran birşeyi hemen derimin altına yaptırmak bana çok ilgi çekici ve trend belirleyici geldi.
Belki de içimde ikoncanlık yatıyordur bilmiyorum ama bu dövme işi aklıma yatmadı değil..
20 Kasım 2009 Cuma
Hand-ry
Fransızların kanında var sanırım. Türkiye'ye hem ziyaret hem ticaret kapsamında 2 yıla yakın bir süre zaman geçiren Anelka'nın 2006'da Konyaspor'a eliyle gönderdiği topla, Fransız yıldızın voleybol konusunda da yetenekli olduğunu görmüştük.
Yetmedi Henry'de geçen gün Dünya Kupası elemelerinde topu "şöööle" bir düzeltme ile önüne indirdi ve Gallas'a pası çıkarttı. Bu gol ile Fransızlar G.Afrika'daki yerini almayı başardı.
Bence burada FIFA'nın yaptığı oynamalar yok değil. Gidememesi gündemde olan Arjantin, ne oldu ne etti Güney Afrika biletini kaptı. Kadrosundaki yıldızları saymama gerek yok sanırım.
Dünyanın en pahalı ismi olan C.Ronaldo'lu Portekiz de ite kaka geçti elemeleri...
Benim en çok şaşırdığım isim ise Guus Hiddink oldu. Benim lugatımda "Hiddink=Başarı".
Rusya'nın da hani fena kadrosu yoktu, iyi iş yapabilirlerdi Dünya Kupası'nda. Ama Slovenya'ya elendiler. Başbakanları da sözünü tutmuş. Öyle okudum bizim gazetede.
Bu sayede 2010'a gidecek takımlar belli oldu.
Yalnız şu Henry'nin deli gibi sevinmesi ona bakış açımı değiştirdi. Dürüst olduğunu düşündüğüm Fransız yıldız bal gibi sahtekarmış! Yuuuuhh!!
18 Kasım 2009 Çarşamba
H1N1
Yok laboratuarda üretilmiş, yok domuz yemeyene bulaşmazmış gibi hurafelerden sıkıldım. Domuz gribi öyle ya da böyle kış aylarını burnumuzdan getirmek için tam gaz çalışıyor. Çevremde kimse olmadığı için pek ilgilenmiyordum. Gerçekleşen ölümleri de pek iplemiyordum kaba tabirle. Ama 4,5 yaşındaki yeğenimin domuz gribi teşhisi ile evde karantina altına alınmasından sonra artık bu konu ile ilgili en ufak gelişmeyi bile okuyorum.
Başbakan RTE'nin domuz gribi aşısı yaptırmayacağını söylemesinden sonra, ben de "Bu işin altında bir bit yeniği var. O yaptırmazsa ben de yaptırmam" diyerek kendimi soğuttum kendimi tedavi yöntemlerinden. Yeğenimin de aşı olmasına karşıyım. Çünkü bu hastalığın iyi bir şekilde tedavi görmesinden sonra iyileşebileceğini düşünüyorum. Doktorluk taslamak gibi düşüncem yok elbette ama insanların daha dikkatli olması konusunda sorun yaşamayacaklarının düşüncesindeyim.
Bu arada G.Saraylı futbolcu Arda da domuz gribi olmuş. Ona da geçmiş olsun diyoruz
15 Kasım 2009 Pazar
Helin Kütahyalı
Ne işe yaradığını ezelden beri anlamadığım Helin Avşar'ın Habertürk gazetesinde röportörcülük oynamasını okuyorum ara sıra. Yaptığı işleri kimi zaman seviyorum, kimi zaman da "Acaba üretiminde mi bi hata var" diyip topu yukarılara atıyordum...
Ama son yaptığı ile bu soruyu sormama gerek kalmadı.
Taraf'ta hiç okumadığım bir yazar ile röportaj yapmışlar. Ozan Kütahyalı ismini de ilk kez duyuyordum. (Ama bundan sonra sırf meraktan okuyacağım)
Çekilen fotoğraflara bakmıştım da birşeye benzetme içinde oldukları kesin. Bence o fotoğraflarda Helin Avşar, tuvalette seviştiği iddialarına adeta yanıt veriyordu; evet diye.
Röportajı okurken Kütahyalı'nın da hafif yolu abazan olduğunu gördüm. Helin Avşar'ı da vukuatlarından biliyoruz.
Ama o çekilen fotoğraflar neydi öyle Allahsen!
Bence Kütahyalı'nın bundan sonra yazar klişesi olarak kullanmasını istiyorum, üstteki resmi.
Hala okumadıysanız linkini buyrun.
http://www.haberturk.com/haber.asp?id=186487&cat=140&dt=2009/11/15
14 Kasım 2009 Cumartesi
12 Kasım 2009 Perşembe
Passport please
Twitter'a an be an yaşadıklarımı son günlerim mode değimiyle tweet'ledim durdum.
Onları şöylece bir toparlarsak:
pasaport için yola düştüm bakalım ne gbi çileler beni bekliyo
formu doldurduk fotokopileri çektirdik parmak izi vericez emniyet kaydına da giriyorum
yeni fotoğraf çektirrdim bekliyorum
artık ben de emniyete parmak izini vermiş talihsiz bi insanım
pasaport almak o kadar da zor değilmiş aslında
İşte bu kısa tweet'lerim ile günü noktaladım. Yarın gidip pasaportumu.
Pardon Bekir Amca
Bekir Coşkun'u Hürriyet'teyken neredeyse her gün okurdum. Birkaç sektirme dışında hep takip etmeye çalıştığım yazar yelpazesinin içindeydi.
Yazdıklarının kısa/uzun olması, hep aynı konular etrafında dönüyor olması beni ilgilendirmiyordu.
Gazetecilikteki altın kurallardan birisi de kısa cümeleler kurabilmek. Çünkü sınırlı olan yerde çok şey anlatabilmek için az kelime kullanmalısınız. Az kelime ile çok şey anlatabilmek çok büyük bir marifettir.
Kendisini severek okuyorduk. Ama Habertürk'e transfer olduktan sonra bendeki bütün inandırıcılığını yitirdi.
Patronun zor zamanında çekip gitmedi. Gitme kararını çok önceden vermişti. Ama yuvam, dediği Hürriyet'ten akıl ziyanı paralara Habertürk'e gitmesi yuvasına yaptığı bir hakaretti.
Habertürk'te olmasının bende yarattığı bir etki ise o gazetede Nihal Bengisu Karaca gibi bir ismin bulunması.
Coşkun'un senelerdir kıyasıya eleştirdiği düşüncenin mümessili olmuş Karaca ile aynı gazeteyi bırakın, aynı reklam filminde bile oynaması beni şaşırttı.
Kalkın senelerce belli bir düşünce üzerine kalem oynatın daha sonra para karşılığında o düşünceye sahip birini bünyesinde bulunan gazetede çalışın.
Kusura bakma Bekir Amca ama inandırıcılığını kaybettin. Bizden biriymiş gibi davranırken şunu unuttun; Harbi insanlar yuvalarını satmazlar.
Ama yapana da rastlıyoruz. (Bkz: Bekir Coşkun)
11 Kasım 2009 Çarşamba
Bu bana lazım
Rapper Common'un twitter sayfasına bloguna koyduğu yeni yazının haberini verdiğini görünce tıkladım.
Ve karşıma çıkan resimler karşısında "İşte icat budur" dedim. Bana sorarsanız bu tür hayatımızı kolaylaştıran şeyleri icat edenlere Nobel Ödülü verilmeli bence.
Evde gereksiz kablo açılmalarına engel olacaktır bu şekilde.
Noella
Geçenlerde yine Kelebek'in "nerede görüldüler" başlıklı mini haberlerinin olduğu yere gözüm takıldı. Çeşitli ünlülerin olduğu yerde Noella'yı gördüm. Ne yaptığını bilmiyorum bu Noella'nın.
Bir dönem yaşadığı aşklarla magazin gündemindeydi. Daha sonra Beşiktaş'a transfer olan Carew'in hoşgeldin partisinde yer almıştı.
Gel zaman git zaman popüleritesi bitti. Kimse tarafından umursanmaz, dergi kapaklarına konu olmaz oldu. Bi dönem Amerika'ya geri döndü dediler.
Ama geçen gün gördüğüm haberde Bebek'te küçük köpeklerini gezdirdiği söylenmişti.
Şimdi şöyle bir düşünüyorum da bu kadının başka bir yerde oturup Bebek'e köpeklerini gezdirmeye gelmesi saçma geliyor.
O zaman bu Amerikalı model kızımızın Bebek civarında oturması için bi yerlerden sağlam parasının olması lazım. Çünkü Bebek'te ev satın almak veya kiralamak kolay bir iş değil. Ama kendisinin bu civarlarda yaşadığını biliyoruz.
E bi yerde iş yaptığını görmediğimiz Noella'nın bu standarta nasıl sahip olduğunu ben şahsen çok merak ediyorum!
Bi magazinci de şunun üstüne gitse de kaliteli bişiler çıkartsalar. Sarhoş ünlüleri kovalayacaklarına...
10 Kasım 2009 Salı
Üniversitede öğretmen olmak
Geçenlerde uzun bir sürenin ardından üniversitede sınava girdim. Beni ilk şaşırtan şey hocamın hala adımı hatırlıyor olması. Tabi ben olsam ben de hatırlarım diyorum. Sınıfta yaşadığımız kavganın ardından öğrencisi tarafından küçümsenen bir öğretmenin o ismi zihninden kolay kolay sileceğini zannetmiyorum.
İlk olarak ismimi söyleyerek sınava başlamam beni biraz tedirgin etti. Yine kalacağımı düşünmeye daha sınavın başında başladım.
Ama sorulara baktıkça ne kadar basit bir iş olduğunu anladım. Hazırladıkları basit sorularla sınav düzenliyorlar, derslere asistan tanımlaması altında benden bir kaç yaş büyük öğrencileri gönderiyorlar.
Tamam belki aldıkları para atla deve değil ama pek de hak ettiklerini düşünmüyorum.
Kusura bakmasınlar!
Cangele ve Maradona
Futbol hayatına Maradona’nın takımı Boca Juniors’ta başlayan Kayserisporlu futbolcu, Arjantin’de üç kupa kaldırdı. Daha sonra kariyerinde düşüş yaşayan 25 yaşındaki golcü şimdi Kayserispor’da yeniden yükselişe geçti.
KAYSERİSPOR’un Sivasspor’u 4-2 yendiği karşılaşmada attırdığı gollerle yıldızlaştı Franco Cangele. 25 yaşındaki Arjantinli oyuncunun geçmişi ülkesinin ünlü kulübü Boca Juniors’a dayanıyor. Diego Maradona’nın takımı Boca Juniors’un alt yapısında yetişen Cangele, profesyonelliğe de aynı yerde adım attı.
2002’den 2004’e kadar Boca’da oynayan Cangele, kariyerinin en parlak günlerini burada yaşadı. 57 maçta 10 gol atan futbolcu, 2003’te Apertura (Açılış) Ligi’nde şampiyonluk gördü. Aynı yıl Güney Amerika kıtasının Şampiyonlar Ligi olan Copa Libertadores’te de mutlu sona ulaştı. Bir yıl sonra da Copa Sudanamericana’yı kaldırdı.
Sivasspor beğenmemişti
2005’te Independiente’ye transfer olan Cangele, burada dikiş tutturamayınca Colon’a kiralandı. Colon’da kaldığı 2 sezonda 30 maça çıkan Cangele, sadece 6 gol atabildi.
Arjantin’deki grafiği sürekli düşen forvet oyuncusunu Türkiye’den ilk izleyen kişi Sivasspor’u çalıştırdığı dönemde Bülent Uygun’un yardımcılığını yapan Esat Karaberber’di. Karaberber tarafından yeterli görülmeyen Cangele, daha sonra Arjantin futbol piyasasında önemli yeri olan bir kadın menajerin tavsiyesiyle Sakaryaspor’a transfer edildi.
Yeşil siyahlı kulüpte o dönem asbaşkanlık yapan Ömer Kahveci, tangocuyu, Colon’da oynayan takım arkadaşı Ruben Capurro ile birlikte getirdi. Cangele 600 bin, Capurro da 350 bin dolar bedelle Sakaryaspor’la kiralık sözleşmesi imzaladı.
Kupa maçında ayağı kırıldı
Burada geçirdiği 1 yılın ardından tekrar ülkesine dönen Cangele’yi bu sefer Kayserispor kiraladı. Sarı kırmızılılardaki ilk yılında Fortis Türkiye Kupası’nda final oynayan Cangele’nin ayağı bu maçta kırıldı. Karşılaşmanın 105. dakikasında Gençlerbirliği kalecisi Peric’le çarpışan Arjantinli oyuncu, 6 ay sahalardan uzak kaldı.
Bu süreçte Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki, Arjantinli oyuncunun Kayserispor’a alınması konusunda büyük fedakarlıklar yaptı.
Geçtiğimiz sezonun ikinci yarısından bu yana düzenli bir şekilde forma giyen Franco Cangele, bu sezon sergilediği başarılı performansla takımının Süper Lig’in üst sıralarda yer almasında büyük rol oynuyor.
KAYSERİSPOR’un Sivasspor’u 4-2 yendiği karşılaşmada attırdığı gollerle yıldızlaştı Franco Cangele. 25 yaşındaki Arjantinli oyuncunun geçmişi ülkesinin ünlü kulübü Boca Juniors’a dayanıyor. Diego Maradona’nın takımı Boca Juniors’un alt yapısında yetişen Cangele, profesyonelliğe de aynı yerde adım attı.
2002’den 2004’e kadar Boca’da oynayan Cangele, kariyerinin en parlak günlerini burada yaşadı. 57 maçta 10 gol atan futbolcu, 2003’te Apertura (Açılış) Ligi’nde şampiyonluk gördü. Aynı yıl Güney Amerika kıtasının Şampiyonlar Ligi olan Copa Libertadores’te de mutlu sona ulaştı. Bir yıl sonra da Copa Sudanamericana’yı kaldırdı.
Sivasspor beğenmemişti
2005’te Independiente’ye transfer olan Cangele, burada dikiş tutturamayınca Colon’a kiralandı. Colon’da kaldığı 2 sezonda 30 maça çıkan Cangele, sadece 6 gol atabildi.
Arjantin’deki grafiği sürekli düşen forvet oyuncusunu Türkiye’den ilk izleyen kişi Sivasspor’u çalıştırdığı dönemde Bülent Uygun’un yardımcılığını yapan Esat Karaberber’di. Karaberber tarafından yeterli görülmeyen Cangele, daha sonra Arjantin futbol piyasasında önemli yeri olan bir kadın menajerin tavsiyesiyle Sakaryaspor’a transfer edildi.
Yeşil siyahlı kulüpte o dönem asbaşkanlık yapan Ömer Kahveci, tangocuyu, Colon’da oynayan takım arkadaşı Ruben Capurro ile birlikte getirdi. Cangele 600 bin, Capurro da 350 bin dolar bedelle Sakaryaspor’la kiralık sözleşmesi imzaladı.
Kupa maçında ayağı kırıldı
Burada geçirdiği 1 yılın ardından tekrar ülkesine dönen Cangele’yi bu sefer Kayserispor kiraladı. Sarı kırmızılılardaki ilk yılında Fortis Türkiye Kupası’nda final oynayan Cangele’nin ayağı bu maçta kırıldı. Karşılaşmanın 105. dakikasında Gençlerbirliği kalecisi Peric’le çarpışan Arjantinli oyuncu, 6 ay sahalardan uzak kaldı.
Bu süreçte Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki, Arjantinli oyuncunun Kayserispor’a alınması konusunda büyük fedakarlıklar yaptı.
Geçtiğimiz sezonun ikinci yarısından bu yana düzenli bir şekilde forma giyen Franco Cangele, bu sezon sergilediği başarılı performansla takımının Süper Lig’in üst sıralarda yer almasında büyük rol oynuyor.
8 Kasım 2009 Pazar
Bağcılar manzarası
Bugün işe gelmeden önce Bakırköy'den Mahmutbey minibüsüne bindim. 1,75 TL'ye yapabileceğim en ilginç yolculuktan birisiydi. İstanbul'un bütün getto diye tabir ettiğimiz birçok insanın yürürken tedirgin olacağı yerlerden geçtik.
Hele hele yolun tıkalı olmasından dolayı şoförün ara sokakları tercih etmesi ile birlikte yolculuk daha da ilginç bir hal aldı...
Hani Cem Yılmaz, espirilerinde "Altın kapı... Pıssss" diye bi efekt yayar ya biz de o misal Bülent in Ghetto of Istanbul hikayesine zıplamış olduk. Ara sokaklarda son derece yavaş yapılan yolculukta bir yandan müzik dinledim diğer bir yandan da etrafı gözlemledim.
Sağa sola bakarken fark ettim ki Cadılar Bayramı'nda gördüğüm insanların farklı olduğunu düşünürken burada yaşayanlar da aklıma geldi.
Bir ara düşündüm eğer sokaklarda 34 plakalı arabalar olmasa kendimi çok rahat bir şekilde Tunceli'de sanabilirdim. Bunun için ortam gayet uygundu. Dergah benzeri evlere rastladım. Hacı sakallı insanlar, cix çocuklar gördüm...
Taksim'de, Tünel'de, Nişantaşı'nda, Bebek'te de bir İstanbul var ama şu da unutulmasın ki Bağcılar, Güneşli, Kasımpaşa, Alibeyköy de İstanbul'un bir semti!
Bu Obama'nın işi gücü yok mu
Seçilirken büyük bir gazla geldi. Türkiye'ye gelirken de aynı şekilde... "Yapacaklarımı sıralarsam kimsenin ömrü yetmez" havasındaydı.
Herkesin onun yapacaklarından büyük ümidi vardı ama kendisinden bir türlü büyük bir şey göremedik.
Kalktık bir de kendisinin Facebook'ta fanı olduk. Olmaz olaydım diyorum ama olan olmuş. Geçen gün gazeteyi okuyordum ki Cadılar Bayramı için ilginç bir kıyafette kapıya gelen çocuklara şeker verdiklerini okudum.
Tamam ben bile Haloween işine girip kutlamalarda elimi kesecek kadar eğlencenin dozunu kaçırdıysam, ABD Başkanı da olsa onun da kutlamaya hakkı vardır diye düşünüyorum.
Ama bu adamı abuk subuk yerlerde görmeden duramıyorum. Şikago'ya olimpiyatların alınması için gidip kulis yapıyor.
Millete gidip barbekü partileri veriyor.
Nobel ödüllerinde boy gösteriyor. Ama hala sözünü verdiği Kyoto sözleşmesine imza atmıyorlar. Hala ekonomik problemi çözemedi.
Mesih havasında gelen Obama'nın havasının tısss diye söndüğünü görüyorum.
5 Kasım 2009 Perşembe
Ya gerçekten görüyosa?
Geçen gün Hürriyet'in Kelebek gazetesine göz gezdirirken birşeye takıldım.
Ünlüler nerede, ne yapıyor diye iki cümleden oluşan yerler var. Orada Metin Şentürk'ü gördüm.
Hani şu gözlerinin görüp görmediği senelerdir tartışma konusu olan şarkıcımız.
Şentürk ile ilgili yazılan minik cümlede, Metin ağabeyimizin Kuruçeşme civarında teknesinde arkadaşları ile tavla oynadığı yönündeydi.
Senelerdir göz konusunda bizleri ti'ye alan Şentürk'ün bu oyunu nasıl oynadığını merak ediyorum.
Kaldı ki kendisi hız rekorunu kırmaya da niyet etmiş bir abimiz.
Kendisine bu konuda saygı duyuyorum ama ya gerçekten gözlerinde bir sorun ya da bizim bildiğimizden daha az bir sorunu varsa??
Belki de bunca senedir bizlerle dalga geçip, bu yoldan parayı cukka'ladı?
Son olarak da maymun gözünü açtı diyoruz!
Ünlüler nerede, ne yapıyor diye iki cümleden oluşan yerler var. Orada Metin Şentürk'ü gördüm.
Hani şu gözlerinin görüp görmediği senelerdir tartışma konusu olan şarkıcımız.
Şentürk ile ilgili yazılan minik cümlede, Metin ağabeyimizin Kuruçeşme civarında teknesinde arkadaşları ile tavla oynadığı yönündeydi.
Senelerdir göz konusunda bizleri ti'ye alan Şentürk'ün bu oyunu nasıl oynadığını merak ediyorum.
Kaldı ki kendisi hız rekorunu kırmaya da niyet etmiş bir abimiz.
Kendisine bu konuda saygı duyuyorum ama ya gerçekten gözlerinde bir sorun ya da bizim bildiğimizden daha az bir sorunu varsa??
Belki de bunca senedir bizlerle dalga geçip, bu yoldan parayı cukka'ladı?
Son olarak da maymun gözünü açtı diyoruz!
3 Kasım 2009 Salı
Kayseri Cehennemi
Kayseri cehennemi Son 4 sezondur sahasında oynadığı maçlarda Kayserispor, dört büyüklere çelme takıyor. Sarı kırmızılılar, 13 maçta Beşiktaş, F.Bahçe, G.Saray ve Trabzonspor’dan 30 puan almayı başardı.
SÜPER Lig’in 11. haftasında lider Fenerbahçe’ye çelme takan Kayserispor, özellikle ikinci yarıdaki oyunu ile futbol otoritelerinden geçer not almayı başarmıştı.
Alex’in oynamadığı deplasman maçlarında zorlandığı aşikar olan Fenerbahçe’nin bu puan kaybına aslında kimse şaşırmamalı. Bu kaybın sebebi sadece sambacının yokluğu değil.
Son 4 sezonda oynanan 13 Süper Lig maçına baktığımızda Kayserispor’un sahasında 4 büyüklere kök söktürdüğünü görüyoruz.
2006-2007 sezonundan bu yana Kayserispor, sahasında ağırladığı 4 büyüklerle oynadığı 13 karşılaşmanın 6’sında 3 puanı hanesine yazdırırken, 6 tanesinde de berabere kaldı. Bu 30 maçlık süreçte 13 kez gol sevinci yaşayan Kayserispor, kalesinde ise 8 gol gördü.
Tek mağlubiyet Fener’e
Kayserispor, sahasındaki maçlarda en çok Beşiktaş’ı yenme başarısı gösterdi. Sarı kırmızılılar, Beşiktaş ile oynadığı karşılaşmalarda; 3-0, 2-0 ve 1-0’lık galibiyetler aldı.
Anadolu ekibi, Trabzonspor ile oynadığı 3 müsabakada 2 kez galibiyet sevinci yaşarken, 1 defa da beraberliği bozamadı. Bordo mavililer, Kayserispor ile oynadığı 2 karşılaşmada 1-0’lık yenilgiler alırken, bir maçta da 1-1 berabere kaldı.
Renktaşı Galatasaray ile oynadığı karşılaşmalarda Kayserispor’un henüz galibiyeti bulunmuyor. Anadolu temsilcisi, Galatasaray’a karşı oynadığı 3 karşılaşmada da 0-0 ve 1-1’lik sonuçlar aldı.
Şimdiye kadar oynanan 13 karşılaşmada Kayserispor’u yenmeyi başaran tek takım Fenerbahçe oldu. Sarı kırmızılı ekibe bir kere 2-1 yenilen Fenerbahçe, iki de beraberlik almıştı. 8 Mart 2009’da oynanan ve Kadir Has Stadı’nın açılışı niteliğini taşıyan maçta F.Bahçe, sarı kırmızılıları 2-0 yenmeyi başarmıştı.
SÜPER Lig’in 11. haftasında lider Fenerbahçe’ye çelme takan Kayserispor, özellikle ikinci yarıdaki oyunu ile futbol otoritelerinden geçer not almayı başarmıştı.
Alex’in oynamadığı deplasman maçlarında zorlandığı aşikar olan Fenerbahçe’nin bu puan kaybına aslında kimse şaşırmamalı. Bu kaybın sebebi sadece sambacının yokluğu değil.
Son 4 sezonda oynanan 13 Süper Lig maçına baktığımızda Kayserispor’un sahasında 4 büyüklere kök söktürdüğünü görüyoruz.
2006-2007 sezonundan bu yana Kayserispor, sahasında ağırladığı 4 büyüklerle oynadığı 13 karşılaşmanın 6’sında 3 puanı hanesine yazdırırken, 6 tanesinde de berabere kaldı. Bu 30 maçlık süreçte 13 kez gol sevinci yaşayan Kayserispor, kalesinde ise 8 gol gördü.
Tek mağlubiyet Fener’e
Kayserispor, sahasındaki maçlarda en çok Beşiktaş’ı yenme başarısı gösterdi. Sarı kırmızılılar, Beşiktaş ile oynadığı karşılaşmalarda; 3-0, 2-0 ve 1-0’lık galibiyetler aldı.
Anadolu ekibi, Trabzonspor ile oynadığı 3 müsabakada 2 kez galibiyet sevinci yaşarken, 1 defa da beraberliği bozamadı. Bordo mavililer, Kayserispor ile oynadığı 2 karşılaşmada 1-0’lık yenilgiler alırken, bir maçta da 1-1 berabere kaldı.
Renktaşı Galatasaray ile oynadığı karşılaşmalarda Kayserispor’un henüz galibiyeti bulunmuyor. Anadolu temsilcisi, Galatasaray’a karşı oynadığı 3 karşılaşmada da 0-0 ve 1-1’lik sonuçlar aldı.
Şimdiye kadar oynanan 13 karşılaşmada Kayserispor’u yenmeyi başaran tek takım Fenerbahçe oldu. Sarı kırmızılı ekibe bir kere 2-1 yenilen Fenerbahçe, iki de beraberlik almıştı. 8 Mart 2009’da oynanan ve Kadir Has Stadı’nın açılışı niteliğini taşıyan maçta F.Bahçe, sarı kırmızılıları 2-0 yenmeyi başarmıştı.
2 Kasım 2009 Pazartesi
ST ft Rojin
Son günlerin ortalığı karıştıran yazısıydı Serdar Turgut'un Rojin'e yazdığı yazı. Blogtan uzak olduğum için yazmamışım.
Biraz gecikmeli de olsa girişgah yapayım.
Serdar Turgut'u yaklaşık 2 yıldır çok büyük terslikler olmazsa okuyorum. Evet kara mizah konusunda Türkiye'de pek çok kişinin anlamayacağı yazılar yazıyor. Olsun.
Ama beni en çok düşündüren şey Ayşe Özyılmazel'in bu tür yazıları anlayacak olanların zekiler olacaksa, kendisinin aptal olmayı yeğleyeceğiydi.
Kusura bakmasın da Ayşe Özyılmazel'i kim zeki olarak tanımladı ki şimdiye kadar biz mi görmedik acaba?
Neyse Rojin'le yapılmış espiri belki haddini aşmış olabilir ama ben yine de çok beğenerek okudum.
Ayşe Arman'ı da tebriklerimizi gönderiyoruz buradan gündemin adamı ile röportajı patlattığı için.
Biraz gecikmeli de olsa girişgah yapayım.
Serdar Turgut'u yaklaşık 2 yıldır çok büyük terslikler olmazsa okuyorum. Evet kara mizah konusunda Türkiye'de pek çok kişinin anlamayacağı yazılar yazıyor. Olsun.
Ama beni en çok düşündüren şey Ayşe Özyılmazel'in bu tür yazıları anlayacak olanların zekiler olacaksa, kendisinin aptal olmayı yeğleyeceğiydi.
Kusura bakmasın da Ayşe Özyılmazel'i kim zeki olarak tanımladı ki şimdiye kadar biz mi görmedik acaba?
Neyse Rojin'le yapılmış espiri belki haddini aşmış olabilir ama ben yine de çok beğenerek okudum.
Ayşe Arman'ı da tebriklerimizi gönderiyoruz buradan gündemin adamı ile röportajı patlattığı için.
Wanna be your super hero
Son dönemde blogtan uzaklaştığımın farkındayım. Ama bunun suçlusu ben değilim. Aslında kimse değil.
Bunun temel suçlusu Entourage dizisi.
Abimin tavsiyesine kulak asmayıp izlememiştim. Ancka daha sonra Tempo dergisinde gördükten sonra şöyle bir çırpıda okuyuverdim yazıyı.
Daha sonra da hemen korsan Ramazan'dan dvd lerini istedim. Kendisi de beklentilerin ötesinde bir hızla hazır etti dvd'leri.
Ama aralarında alt yazı sıkıntısı yaşatanlar da yok değildi. Bu sayede alt yazılar konusunda ayrı bir öğrenim yaşadım o ayrı bir konu.
5 sezonu bir çırpıda bitiriverdim. 6. sezonun piyasaya düşer düşmez bir haline büyük bir heyecanla kavuştum. Scarlett Johansson gelse, "Bülent, senle evleneceğim" dese bu kadar heyecanlanmazdım.
1 sezonu da büyük bir heyecanla izledim. Şimdi 7. sezonu büyük bir heyecanla bekliyorum.
Anladığınız kadarıyla bu diziye bayağı bir sarmış durumdayım. O sebepten dolayı da blogu boşladım. Onun yerine twitter'a bol bol post girdim. Hatta bütün bir geceyi cep telefonumdan girip anlattım.
Gören de beni Ahmet Hakan zannedicek. Toplasan 3-5 tane follower var.
Neyimeyse artık bilmiyorum =)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)