31 Mayıs 2010 Pazartesi

Hitler değil Cartman



İsrail'in yaptığı çirkin saldırıların ardından herkes bir anda Yahudi düşmanı oldu. İnsanlar, Türkiye'deki Musevi vatandaşlarımızdan çıkartmaya kalktı hıncını.
Ben buradan İsrail'in savunmasını yapmıyorum! Bu yazı böyle algılanmasın. Yaptıklarının hiç bir şekilde doğru olduğuna inanmıyorum, kimse de inandıramaz beni hiç bir şekilde.
Ama insanların her türlü sosyal paylaşım ağlarında Almanya'nın bir dönem anasını ağlatmış Adolf Hitler'in fikirlerini yinelemesi çok kötüydü!
Madem birisi gelsin İsrail'in ipini çeksin, Yahudiler'in sonunu getirsin; benim adayım Eric Cartman'dır. South Park'ın şişman ama bir o kadar kafayı sıyırmış yıldızı, bence bu iş için biçilmiş kaftandır.
Hem daha genç, hem daha ilginç fikirlere sahiptir!
Sizin gibi Hitler'i isteyen salaklara da çok layıktır!

30 Mayıs 2010 Pazar

Havacı Er Cristiano



David Beckham'ın Afganistan'daki İngiliz askerlerini ziyaret etmesinden özenen Cristiano Ronaldo da kamuflajlara girmiş.
Ama ikisinin arasında bir fark var. David, maksat moral olsun diye gitmişti Afganistan'a. Bir nevi hayır işi.
Ama Cristiano'nunkisi bambaşka. Portekiz'in Covilha mevkisinde görev yapan askerlerle eğitim yapmışlar.
Birlikte şınav çekmişler, G.Afrika'daki havaya alışmak için antrenman yapmışlar. Ronaldo'nun kamuflajlı halinin daha iyi olduğunu düşünmekteyim, bu sayede o solaryum yanığı yüzünü görmemiş oluyoruz.

27 Mayıs 2010 Perşembe

Seksi olma çabaları


"Arkadan bakınca vay be dememiz kadar normali yok"


Son günlerde Roland Garros (Fransa Açık Tenis Turnuvası) oynanıyor... Daha ilk turlarda sansasyonel bir olay patlak verdi.
Williams kardeşlerden Venus olanı şampiyon olmasa da şimdiden turnuvaya damgasını vurdu.
Baktığınız zaman çok çekici olmayan, aşk meşk dünyasında Serena kadar başarılı olmayan Venus'ün bu yaptığını çok normal karşılıyorum. Ama biz erkeklere de yazık. Gördüğümüz manzara sadece arkadan olsa "Vay be" deriz. Ama madalyonun bir de ön yüzü var. Venus Williams'ın yüzünü gece Taksim'de gece 3-4 gibi görsem sanırım bir daha gelmem oralara.
Onlarca apaçileri görmüş, gözleri bu konuda duyarsızlaşmış olan bu ben'im Venus Williams sorununa bir çözüm önerisi bulunmamaktadır.
Kariyer olarak çok büyük başarılara imza atmış Venus'ü buralardan kovamayacağımıza göre sanırım katlanmaya devam edeceğiz.
Özür dilerim paşa çayı okurları... Yapacağımız bir şey yok... Emekli olmasını bekleyeceğiz artık.


İşte madalyonun ön ve en korkunc yüzü!

23 Mayıs 2010 Pazar

Topçu Er David



Sakatlandığından beri ne yapacağına bir türlü karar veremeyen David Beckham en son Afganistan semalarında görüldü...
G.Afrika'ya gidemeyecek olan David, için TV yorumculuğu istemişler, reddetmiş. Türkiye'de adidas reklamları ile boy gösteren Beckham, Afganistan'da görev yapan İngiliz askerlerini ziyaret etmiş.
Ülkelerinden binlerce kilometre uzakta, amacının ne olduğunu bilmeyen askerler halk kahramanı olan Beckham'ı görünce sevinmişler haliyle.
Snoop Dogg ile rap yapacağı kaydededilen "Soldier Boy" David, bakalım bir TV kanalında yorumculuk yapacak mı?
Belki de bizim rekortmen Rıdvan Dilmen'i geçer kazanç konusunda...

22 Mayıs 2010 Cumartesi

N.E.R.D'in yeni albümü geliyor!



Gandi Kemal, Pacman, siyaset, futbol, Nike derken güzel bir haberi de sıkıştıralım...
Pharrell Williams, Chad Hugo ve Shay Haley'den oluşan hip-hop/rock grubu yeni bir albüm hazırlığındaymış.
Rapradar.com isimli internet sitesine göre, 7 Eylül gibi "Nothing" isimli bir albümle çıkış yapacaklarmış.
Grubun daha önceden In Search Of, Fly or Die, Seeing Sounds isimli 3 albümü bulunuyordu.
Merakla bekliyorum!

Write the future



Nike'ın yeni reklamını ilk izlediğimde şöyle bir durdum.
Çevreme baktım.
Sonra tekrar izledim.
Ağzımdan dökülen ilk kelimeler, "Vay be" oldu.
Daha sonra Kemal Kılıçdaroğlu'nun seçilmesini izlerken araya giren reklamlara baktım.
Fazla fazla South Park izlediğim için ağzımdan "Scruw you guys, i'm goin' home" kelimeleri çıktı. (Tabi burada kendimden iyice şüphe etmeye başladım. Yakında Cartman gibi olmak için çabalamaktan korkuyorum - Bu cümleleri yazarken de "neyim lan ben karaktersiz bir ergen miyim" dedim. "Evet aynen öyleyim" diye yanıt da verdim sonra kendi kendime.)
Bu kadar imkanı bulunan Nike'ın kötü bir reklam çekmesi beklenemezdi zaten. Kendilerine kocaman bir alkış ve teşekkürü borç biliriz!

Kılıçlar çekildi



Sabah uyanıp kendime gelince ilk işim televizyonu açmak oldu. CNN Türk, NTV, Habertürk, Kanaltürk gibi kanalları geze geze izledim CHP'nin genel kurulunu izledim.
Önce sahneye Muharrem İnce çıktı. Youtube ve Facebook'un yıldızı olan İnce, müthiş bir konuşma yaptı. Eğer Kemal Kılıçdaroğlu Snoop Dogg ise, İnce de Bow Wow'du.
Seyirciyi müthiş bir şekilde ısıttı ve havaya soktu.
Yorumcular eşliğinde Kılıçdaroğlu'nu bekledik. "Gandi", aslında farklı bir şey söylemedi. Bir gün önce NTV'de izlediğim Kılıçdaroğlu, bilindik konulardan bahsetti.
Ama Recep Tayyip Erdoğan'a, "Recep Bey" demesi o kadar çok konuşuldu ki...
Hatta twitter'da birkaç saatliğine de olsa trending topics'e girmeyi başardı bu hitap şekli.
Yapılan 70 dakikalık konuşmanın ardından "Recep Bey" hemen yanıt verdi. Sanırım Kılıçdaroğlu AKP'yi bayağı bir korkutuyor ki Başbakan cevap vermek zorunda kaldı.
Neyse yaklaşık 4 saat süren siyaset dolu televizyon izleme süresi beni bayağı bir sıktı. En sonunda odama gidip kendimi South Park dünyasına bıraktım da kendime geldim.

Pacman 30 yaşında olmuş



Teknolojik devrimin karşısında yer alan ve çok sevilen bir oyun Pacman. Seneler boyunca PS3, bilgisayar, XBox vs gibi bütün oyunların karşısında dimdik durdu Pacman. Şahsen benim de canım sıkıldığında çok sık oynadığım bir oyundur.
Rekor kırmak için küçükken kendimi az parçalamamıştım ama bir işe yaramadı tabi.
Oyunun mucitleri Namco'ya kocaman bir teşekkür...

19 Mayıs 2010 Çarşamba

Yakışmayan bir seviye




Gündemi değiştirme konusunda Türkiye'nin bir numarası olan Aziz Yıldırım, bugün yine yapacağını yaptı.
Faruk Ilgaz Tesisleri'nde saat 12.00'de düzenlediği basın toplantısında önce bir resmi açıklama okudu yönetici Şekip Mosturoğlu... Orada Beşiktaş kalecisi Rüştü Rençber'in yediği gollerdeki hatasına dikkatleri çekmeye çalıştılar. Neden? Çünkü haftalardır enteresan goller yediği iddia edilen rakip kalecilerin üzerindeki ilgiyi dağıtmak için... Ben kalkıp Yıldırım, şike yaptı demiyorum. Sabah Mehmet Demirkol ile Fuat Akdağ'ın programını izlerken, Demirkol, "Yahu bu kalecilere nasıl gidip, maçı satar mısın, diyebilirsin ki" dedi.
Bence bu çok doğru bir söylem. Bunca zaman üst düzey takımlarda oynamış, milli formayı giymiş isimlere böyle bir şey denmez elbette. Ama Aziz Yıldırım'ın da kalkıp, Fenerbahçe'de efsaneleşmiş bir kaleciyi zan altında bırakması bence hiç hoş değil.
Basın toplantısında ayar verdiği Melih Gökçek ve bakan Faruk Çelik ile aynı seviyeye gelmiş Yıldırım'ın bu seviyeye inmesi doğru değildi. Daha net cümleler beklerdik. Tamamiyle havada kaldı. Yazık oldu bu kadar ilgiye, merak etmeye...

17 Mayıs 2010 Pazartesi

İlginç benzerlikler


Birisi Inter'i şampiyonluğa taşıyan Diego Milito.



Diğeri Piyanist filminin yıldızı Adrian Brody.

13 Mayıs 2010 Perşembe

Oray Dayı



Geçtiğimiz cumartesi Radikal'in geyiği güzel, sıfatı geyiği kadar güzel olmayan Kaan Sezyum'un (canlı canlı gördüm cidden dediği kadar çirkin bir adam) bir yazısı çıktı. Eşcinseller, travestiler hakkındaydı. Seks işçilerinin çalışma saatlerinden tutun da, Amsterdam'a, taksilerden, sabah saatlerine kadar birçok konuyu barındırıyordu yazı.
Ama gelin görün ki, bu yazı Oray Eğin ve şansölyesi Yiğit Karaahmet tarafından yanlış anlaşıldı. Aslına bakarsanız anlaşılabilecek bir tipte yazıydı. Sezyum'u dün Dinamo FM'deki programında dinledim. Özür diledi. Orada kullandığı cümleye aynen katılıyorum, "Beni ilk kez okuyanların yanlış anlayabileceği bir yazıydı. Özür dilerim, kendimi daha iyi ifade etmeliydim" dedi.
Ama bunun öncesinde twitter'da öyle bir muhabbet döndü ki, aman yarabbi evlere şenlik :) Twitter üzerinden Oray Eğin ve Yiğit Karaahmet'ten özür dileyen Sezyum'a çok ilginç bir yanıt geldi.
Eğin, Sezyum'a yaptığı reply'de öyle bir kelime kullandı ki, kendisinin sıkı bir Ezel izleyicisi olduğunu düşünmeme neden oldu. "...Sen de 15 dakikalık ünlü olma hakkını kullandın kardeş..."
Biliyorsunuz "kardeş" kelimesi bu sezon çok iddialı bir şekilde yayın hayatına başlayan Ezel dizisindeki Ramiz Dayı'ya ait. Böyle çıkış yapan Oray Eğin'in bu hali bana başlıktaki "Oray Dayı" lakabını kendisine takmama neden oldu.
Oray Eğin'in bu diziyi izlemesindeki sebep, senaryosu mu, özlü sözleri mi, popüler olması mı, yoksa Kenan İmirzalıoğlu'nun oynaması mı yoksa, Cansu Dere mi :))

11 Mayıs 2010 Salı

Ne gündü ama




Sabah saatlerinde uyandığımda, klasik/tipik bir pazartesi günü daha yaşayacağımı düşünüyordum. Kanat Atkaya tarafından reddedilmeler, Hakan Ünsal'a ulaşma çabaları, mail geldi mi gitti mi, yazı konusu buldum mu, şef beğenecek mi... Gibi zilyon tane soru kafamın içinde dönüp dolaşıyordu.
Kafamdaki bütün dertlere bir sünger çektim ve öğle yemeğini inmek üzere servistekilerle birlikte yemekhaneye doğru yol aldım.
Yemeği yedik, masada geyikler döndü. Derken yukarı çıktık. Kapıdan içeri girdiğimde aldığım haber ile bir anda başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Ne diyeceğimi bilemedim. Şaşırdım, yıkıldım, dünyam karardı adeta.
Senelerdir hiç bir şekilde aldığı siyasi yenilgilerden dolayı istifa etmeyen CHP lideri Deniz Baykal, görevini bırakmıştı.
Şaka değil!! Sakın bu blogu okuyan az sayıdaki okurum. Gördüğünüz gerçektir. Cumhuriyet Halk Partisi Başkanı Deniz Baykal, kendisi olduğu iddia edilen seks kasedinin ardından "teknolojik" bir şantaja getirildiğini söyledi ve istifa etti. (Yalnız burada CNN Türk'ü de tebrik ediyorum. Televizyonculukta çok çabuk karar değiştiriyorlar. Önce Baykal'ın istifa etmeyeceğini flaşladılar, 2 saniye sonra tam tersini)
Bu durumu kanıksamam zor oldu baştan. Ne de olsa senelerdir "Atatürk'ün partisiyiz" safsatalarıyla partiyi yöneten birisinin aldığı her türlü siyasi mağlubiyetten sonra hiç bir şey olmamış gibi devam ediyordu Deniz Baykal. Meğerse, Baykal'ın ipini çekmek için kısa bir film yeterli oluyormuş. Hem de maliyetsiz, oyuncuların dizinden üstünü göstermeye gerek kalmadan.
Neyse efendim. Bu gününün ilk şokuydu.
Meğerse, hayat sürprizlerini son sürat hazırlıyormuş da bizim haberimiz yokmuş. Akşam otururken işyerinde Kaan'dan gelen bir msn iletisi ile hayatım değişti. Twitter'da yapılan bir çakallıkla, seni takip etmeyen kişilerin listesine girebileceğimi söyledi.
Ben de rahat dururmuyum? Elbette hayır!! Hain planlarımı bir bir uygulamaya başladım. Deneme tahtası olarak ünlü bilogır mrsbaros'u hedef seçtik. Kendisinin listesine sızdıktan sonra dedim ki tamam bu iş. Önce Snoop Dogg, sonra The Game, derken Ice Cube... Sonra Obama, finale de Kim Kardashian.
Daha sonra olaya uyanan twitter yetkilileri, Türk hacker'larının yediği haltı temizlemeye çalıştı. Bir süreliğine kimsenin ne following'i, ne de follower'ı vardı. Sanırım bu en çok Ahmet Hakan'ı üzmüş olacak ki, "Gitti 27 bin takipçi" diye yazmıştı. Bu arada Justin Bieber gibi vasıfsız birisini 0 follower ile görmek hoşuma gitmişti.
Derken Türk topçularının akını kesildi. Twitter, önce skoru eşitledi, sonra öne geçmesini bildi.
Bazı kişiler tarafından bloklandım ama değerdi. Çok güldük, çok eğlendik. Kaan ile hatta aramızda komplo bile hazırlamıştık ama olmadı.
İşte böyle yaprak kıpırdamaz dediğim bir günde arka arkaya iki büyük şok yaşadım. Deneyimlerim arttı. Snoop Dogg artık beni twitter'da takip ediyor. Mesela bu yazıyı birazdan okuyacak :))

9 Mayıs 2010 Pazar

Birisi Prada'yı uyarabilir mi?



Geçen gün metrobüse binerken birşey dikkatimi çekti... Ünlü giyim markası Prada, metrobüs duraklarına gözlük reklamı vermiş. Aynı reklamları otobüs duraklarında da görmek mümkün...
Ne kadar ünlü olursanız olun, reklam vermeniz, varlığınızı hatırlatmanız her zaman faydalıdır. İnsanların aklında yer edersiniz.
Ama burada bence stratejik olarak bir yanlışlık yapılmış.
Metrobüse binen insanların aklında Prada olarak yer etmenin ne faydası var?
Metrobüse binip de Prada gözlük takabilecek kaç insan var acaba?
Tamam, İstinye Park civarındaki billboard'lara verilebilir Prada reklamı ama Sefaköy'deki metrobüs durağına ilan vermek bence biraz saçma.

6 Mayıs 2010 Perşembe

Bir önerim var



Türkiye Büyük Millet Meclisi, git gide küçülürken, oylarımızla seçilen vekillerimiz gün geçmiyor ki bir yeni kavgaya imza atmasınlar.
Başbakanın mallarını tartışırken sinir krizi geçirenler, kavga edenler, yumruk atanlar... Ceketi çıkartıp gelen mahalle bıçkınları, masalardan hedefi şaşırıp arkadaşlarının üzerine atlayanlar... Burun kıranlar... Rus heyete rezil olanlar...
Yalnız vekillerimizin biraz ders alması lazım.. Çok rezil bir şekilde itişip-kakışıyorlar. 12 yaşındaki çocukların daha iyi kavga ettiğini söylemeliyim.
Box TV'ye dönen TBMM TV'ye de tavsiyem, böyle durumlar için efsane şarkı "Eye of the tiger"ı kullansınlar.
En azından mırıldanırız izlerken falan..

Zenginin malı



Anayasa değişikliklerinin Meclis'te tartışıldığı son günlerde gazetelerden yine uzak durmaya çalıştım. Çünkü ülkenin iç hali beni hiç mi hiç ilgilendirmemekteydi. Kendi dünyamda sadece TL-Euro paritesine bakarak yaşayabileceğimi düşünmekteyim hala...
Bu düşüncelerden kurulu hayatıma devam ederken sabah haberlerine denk geldim... Malesef ki kanal değiştirme imkanı bulamadan, ki değiştirsem de değişen birşey yok heryerde aynı haber nerede değişik habercilik-özel habercilik, izledim TBMM'de olanları..
Öncelikle vekillerimizin hepsini kutluyorum. Bir adamın parasının derdine bu kadar düştükleri için.
Öncelikle CHP'lileri kutluyorum. Sırf nasıl aşağı çekerim, koltuktan nasıl indiririm diye yapmadıkları yok. Başbakan RTE'nin açığını bulmak için, malvarlığını belirlemek için ellerinden gelenleri yapıyorlar. Yabancı gazetelerdeki "en zengin başbakanlar" listesini bile kaçırmıyorlar. Bu sayede bir şeyler yapabileceklerini yapıyorlar yazık...
Sonraki tebriklerimi de AKP'lilere veriyorum... Atatürk'ün meşhur bir lafı var, "Hattı müdafa yoktur, sattı müdafa vardır" diye... Gerçekten Jose Mourinho'nun Inter'i gibi toplu halde savunma yapmasını çok iyi biliyorlar. Bloklar arası iletişim iyi :) (son günlerde Ömer Üründül'ün kulaklarını çok çınlattık twitter'da. Buradan da devam ehehe)
Başkanlarının paralarını ellerinden geldiğince gizlemek, içinde bol "ak"lı cümleler kurarak, RTE'nin önünde siper ediyorlardı kendilerini..
Sonra olaylar olmuş, yumruklar konuşmuş. Televizyondan izlediğimiz Çinli milletvekilleri gibi girişmişler birbirlerine. Fotomuhabirlerimiz sağolsun gözümüz doydu.
Neyse... Gelelim şimdi olayın sonuna... Başbakan RTE'nin belki düşündüğümüzden de çok parası vardır. Ne iş yaptığını yaş itibariylen bilemiyorum, kaldı ki merak dahi etmiyorum. Yani bu tür şeyleri konuşmanın kimseye bir şey getirmeyeceği gün gibi ortadayken, hala ağızlardan düşmemesi çok sıkıcı.
Laf dönüp dolaşıp, atalarımızın dediği "Zenginin malı, züğürdün çenesini yorarmış"a geliyor.

Smoke some weed!



Snoop Dogg'un bendeki yerinin ne kadar ayrı olduğunu bilir tanıyanlar... Rap müziği onunla birlikte daha başka seviyorum. Her albümünü, her şarkısını dinlemeye çalışıyorum..
Geçtiğimiz gece patlama konusunda Eyvallahokul (orijinal ismini yazmaya üşendim, ok) Yanardağı'nı geçiyordum. Sıkıntıdan ne yapacağımı bilmez bir haldeyken, internette gördüm bu siteyi..
www.snoop420.com isimli adresinde Snoop Dogg ile birlikte tüttürebiliyorsunuz. Karşınıza çıkan linkten kapşonlu yere kendi kafanızı yerleştirdikten sonra nerede, nasıl ve ne içeceğiniz kalıyor.
Sonra Snoop ile birlikte bi kaç fırt alıyorsunuz mamülünüzden..
Üstteki fotoğraf da benle Mr. Uncle Snoop.

No Totti, no party




Lazio maçında yaptığı hareketle bir anda hedef adam haline getirilen Roma'nın kaptanı Francesco Totti için geçen sene takım 14. sıradayken bir pankart açılmıştı; "No Totti, no party" diye. (Bunu çevirmeye gerek duymuyorum az sayıdaki blogumun okuyucusunun İngilizce seviyesinin o kadar düşük olmadığını düşünüyorum. Yanıltmayın olum beni :))
Totti, bu sene taşıdığı yere kadar götürüyor takımı... Lazio maçındaki hareketi ile tekrar gündeme gelmişti.
Dün gece de oynanan Roma-Inter İtalya Kupası final maçında yine yaptı yapacağını... Maçın 88. dakikasında Inter'de istenmeyen adam ilan edilen genç Mario Balotelli'ye dirseği geçiren Totti, bir anda sahanın karışmasına neden oldu.
Tamam yenilmiş bir takımın kaptanı olmak zordur ama kimsenin hakkı değildir, 18 yaşındaki genç bir oyuncuya dirsek atmak...
Daha sonra olanlar oldu ama... Sahaya girmeyenler mi, birbirine girmeyenler mi.. Zaten maç yeterince gerilimliydi, saha içinde pimi çekilmiş bomba Marco Materazzi (Zidane'den meşhur kafayı yiyen futbolcu hani) vardı. Ki kendisi de atılmak için çok çabaladı ama sanırım İtalya'nın pısırık hakemlerinin yüreği yetmedi. İstifa Collina. Bitmez bu lig bu hakemlerle!!
Neyse konuyu çok dağıtmadan, Totti her zaman İtalya'nın bir rengi olarak anılacak. Ne demişler, No Totti, no party!

Kese kağıdından Chanel!



Bu blogda daha önceden Chanel marka Samuray zırhı, surf'ü gördünüz.
Ama hiç birisi bence bu kadar zekice olamazdı. Parasızlığımın zirve yaptığı şu günlerde, çok hoş bir fotoğraf. Yaratıcılığın sınırlarının zorlandığı fotoğrafı bizibozmaz.com'da gördüm.
Bu yaratıcı şahısı, buradan bir kez daha tebrik ediyorum...

Herkesten önce üretilen sıcak komplolar




Ziraat Türkiye Kupası finali oynandı, bitti. İyisiyle kötüsüyle bir maç daha geride kaldı. Fenerbahçe, Alex ile öne geçtiği maçta üstünlüğünü koruyamadı ve Trabzonspor Umut, Engin ve Colman'ın golleriyle 3-1 kazandı.
Buraya kadar ters giden bir şey yok.
Ama bu iki takımın ligin sonunda karşılaşacağını ve ligdeki puan durumunun ne kadar kritik olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.
Son haftalarda yapılan her hatalı hareket, bazıları tarafından yüksek seslilikle söyleniyor ve büyük gazetecilik deniyor buna.
Bilip bilmeden insanları töhmet altında bırakıyorlar.
Madem öyle dedim ben de hemen başladım Trabzon-F.Bahçe maçı ile ilgili teoriler üretmeye...
En başta geleni de sanırım "Fener ligi alacak, kupayı Trabzon'a verdi" olacaktır. Malum Ankaragücü gibi bir kulübün bile maç sattığını ve F.Bahçe'nin verdiği para nedeniyle yenileceğini söylüyorlar.
Ben de hemen elimi çabuk tuttum ki kimse yazmadan ben yazayım dedim...

Gittikçe büyüyen uçurum




Anayasa'nın değişikliği ile ilgili oylamalar yapılırken ilginç bir olay olmuştu ve AKP beklemediği bir şekilde yasa tasarısını geçirememişti, onaylatamamıştı...
Parti kapatma ile ilgili olan bu yasa tasarısının engele takılıp kalması herkesimde farklı tepkilerin oluşmasına neden oldu.
Ertesi gün gazete bayisinin önüne gittim. Bütün gazeteleri bir anda görebileceğim bir yer olan bu yerde bütün gazeteler, sürmanşetten vermiş haberi neredeyse...
Birçoğu bunu bir hezimet olarak değerlendirirken, Sabah gazetesi ise, oldukça farklı (!) bir başlık atmış; "Oylamada fire" diyerek.
Burada sanırım bütün AKP'lilerin parti kapatılmasına evet diyeceğini düşünmüş Sabah gazetesi...
El değiştirdikten sonra, Çalık Grubu'nun eline düştükten sonra Sabah gazetesi git gide AKP'nin gayri resmi yayın organına dönüştü. Zaten piyasada yeteri kadar AKP'yi kuzey olarak gören gazete mevcuttu, buna bir de Sabah eklenince gazete okuyası gelmiyor insanın.
Ancak Sabah gazetesindeki değişim böyle şeylerle sınırı değil. İsmet İnönü ile ilgili bir haber yapılmıştı aynı günde... Haberde manşette fotoğraftan kalan bir boşluk öylesine güzel doldurulmuştu ki, hayretler içinde baktım gazeteye..
Fotoğraftaki boşluğa, İnönü'nün Atatürk'ün ölümünden hemen sonra paraya kendi parasını bastırması örnek gösterilmişti.
Haber dilinde de editörümüz çuvaldızını da iğneyi de İnönü'ye batırmamaktan çekinmemişti.
Bu gidişle çocukken pazarları büyük bir keyifle okuduğum Sabah gazetesini bir daha almayacağım.. Çok yazık oluyor.
Modernlikle, sokakla, haberle arasındaki uçum iyice büyüyor Sabah'ın... Git gide hükümetin gizli sözcüsü haline geliyor.
İnanın çok üzülüyorum!

2 Mayıs 2010 Pazar

Sporun suyunu çıkartmak



Sarah Jessica Parker ile son günlerde çıldırmışçasına izlediğim South Park'ta o kadar güzel dalga geçiyorlardı ki... İzlemek lazım vallahi...
Kendisinin geçen gün bir magazin sitesinde gördüğüm kollarından sonra ben de iğrendim. Hollywood'da şöyle bir hastalık var; kaslı kadın.
Madonna ile başlayan genç olma hastalığı Hollywood'daki bütün kadınları sarmış sanırım. Son zamanlarda gördüğüm bütün çocukluğumun "taş" hatunları bir deri bir kemiğe dönüşmüş. 3-4 tane olan kadınların sırf rol kapma uğruna, gençlere yerini kaptırmama uğruna yapmadıkları kalmıyor. Hal böyle olunca da erkekler gözündeki bütün çekiciliklerini kaybediyor...
Kendilerinden rica ediyorum. Lütfen "bokunu" çıkartmayın spor yapmanın!
Please!

1 Mayıs 2010 Cumartesi

1 Mayıs




Pek ilgilenmesem de, sadece televizyonda gördüğüm kadarıyla takip etsem de gerçek emekçilerin 1 Mayıs'ı kutlu olsun.