31 Ocak 2010 Pazar

Köfteci Bülent



Beni yakından tanıyanlar bilir kırmızı ete olan düşkünlüğümü. Ne balığın o zihin açan fosforu, ne tavuk etinin sağlığı...
Hiç birisi beni ilgilendirmez. Canım kırmızı et çekti mi, ki şunu yazarken ağzım sulandı resmen, yemeden rahat edemem o derece yani.
Gelelim benim bu kırmızı et düşkünlüğümün bloga düşmesinden. Yazacak konu bulmakta herhangi bir sıkıntım yok. Sadece zaman ayıramıyorum bloga. Ama dün gece gittiğim Miller Music Factory ile ilgili deneyimlerimi de aktaracağım..
Neyse asıl konumuza dönersek.
Herşey perşembe günü başladı. Başımızın isot tadındaki belası olan Adil Hoca'nın dersinden kaldığımız için sınıfça Beyazıt'taki kampuse gittik. Önce bir güzel sınav olduk, sonra da çektiğimiz kısa filmleri teslim ettik. (Kısa filmi de eğer üşenmezsem, bloga koyacağım)
Güzel geçen sınavlar ve bizleri tatmin eden filmlerimizi kutlamak adına Fantastic Four gibi dört kişi gittik Taksim semalarına.
Öncelikli durağımız Köfteci Ramiz'di. Ama Ramiz Dayı'nın ızgarası bozulmuş. Sanırım kendisi Ezel ile ilgilenmekten dükkanı boşlamış. Birisinin asıl mesleğini hatırlatmalı dayıya.
Neyse baktık olacak gibi değil, Bursa Izgara'nın yolunu tuttuk. Hayatımda yediğim en güzel İnegöl köftelerden biri ile orada buluştum. Ardından gelen ikinci porsiyonla ruhum nirvanaya ulaşmıştı. O sırada yanımda oturan Ece'yi ise "Acaba bu ayı beni de yer mi korkusu" sarmıştı.
Neyse ki Ece'nin korktuğu başına gelmedi. Hep birlikte Nevizade'ye gittik. Küçük bir rakının ardından keyfim tam yerindeydi.
Gelelim cuma gününe. İşe gece gideceğim için gayet sıkılhan modunda evde oturdum. Akşam işe gittikten sonra HMT'deki yemeğin bana göre olmadığını anlamam sadece 1 salise sürdü. Hemen Burger King'in alo gelsin hattına yönelen parmaklarım sayesinde gece biraz soğumupş da olsa Big King yedim. Bu köfte karşısındaki ikinci zaferimdi.
Cumartesi günü ise dershaneden çıktık. Güzel geçen bir DGS denemesinden sonra (ki yaptığım matematik neti benim için gayet iyiydi) yine bi Fantastic Four oluşturduk. Bu sefer Capacity'deki Köfteci Ramiz'de denedim şansımı. Önce kaşarlısından istedik ama malesef burada da bir engelle karşılaştık. Kaşar bitmişti!
Bu ikinci Köfteci Ramiz şokundan sonra normal köftesinden yedik Ramiz Dayı'nın. Harbiden de süpermiş. Son dönemde neden bu kadar trendy olduğunu anladım Ramiz Dayı'nın.
Akşam olduktan sonra midemin gurultusu yine beni esir aldı. Bu seferki adresim Taksim Burger King'ti. Yanımdaki ekürim ise Özge. İkimiz de şöyle kallavi bir whooper'ı önce hüplettik, sonra da mideye inirdik.
Bu üç günlük süreçte de köfte konusunda engin deneyimler edindim. Ve bunu da sizlerle paylaşmaktan geri kalmadım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder