31 Aralık 2009 Perşembe

Bu gece ne yapacağım



Yeni yıla nasıl girersen öyle geçermiş. Seneler evvel küçükken ders çalışarak girmeyi düşündüm. Ama başaramamıştım.
Onun için sanırım öğrencilik yıllarım hep vasatın bir iki parmak üzerinde geçmişti. Elde edilen her sonuç gayet başarısız olmuştu.
Ama bu yeni yıla girerken kendime bir plan çıkarttmı. Bu ritüele uyacağım ve bu planları tek tek gerçekleştireceğim.
1- Önceliğim, yıl başı kutlamalarında hiç bir şey yapmayan arkadaşlarıma küfür edeceğim. Bu gece eğlenmeyip, ertesi gün baş ağrıları ile girmeyeceksem, 31 Aralık'ın diğer günlerden benim için önemi ne.
2- Deliler gibi yemek yiyeceğim. Eve erken gitmem halinde annemin yaptığı yemeklerin hepsinden tadacağım ve normalde 4 kişilik bir ailenin yiyebileceği herşeyi yemeye çalışacağım.
3- İçki ile aramızda sıcak bir bağ kurmaya çalışacağım. Ama öksürğüm hala geçmediği için bunu iptal de edebilirim bilemiyorum..
4- Gece 12'den sonra Victoria's Secret'ın mankenkenlerinin yaptığı olağan üstü defileyi izleyeceğim. Ama hemen yanlış anlamayın oradaki Black Eyed Peas grubunun performansını merak ediyorum.
5- Bahamalardaki dünya güzellik yarışmasını izleyeceğim. Ama bunu da yanlış anlamayın benim güzel blogumun güzel az sayıdaki okurları. Serdar Turgut'tan devraldığım bayrağı uluslararası alanda dalgalandıracağım. Bahamalardaki dünya güzellik yarışmasını izleyerek selülit araştırmalarına devam edeceğim.
6- Dan Brown'ın Kayıp Sembol kitabını okuyacağım yatağımda. Yanıma sıcak bir bardak süt ile huşu dolu bir şekilde uyuyacağım...
Bütün herkesin 2010 yılı iyi geçsin ama sadece sevinen ben olayım Allah'ım nolursun!!!

28 Aralık 2009 Pazartesi

Beckham Milano'da



Geçen sezonu Milan'da kiralık olarak geçirip tekrar Amerika'nın yolunu tutan David Beckham tekrar gelmiş Milano'ya.
2010 Dünya Kupası kadrosunda olması için İngiltere Milli Takım Teknik Direktörü Fabio Capello, "Kadroda olmak istiyorsan, düzenli olarak oynayacağın bir takıma gitmelisin" uyarısını dikkate aldı Beckham.
33 yaşında olmasına rağmen bu özverisi birçok kesimin takdirini topluyor. Kazandığı paralarla 7 ceddini doyuracak kadar para kazandığı kesin İngiliz yıldızın.
Ama hem profesyonel futbolculuğun verdiği heyecan hem de daha popüler olma sevdası iteledi Milan'a Becky'yi.
Umarız başarılı olur da şu yıldızsız tadı tuzu kalmayan İtalya'yı Catania'dan başka izleme sebebi olur.

24 Aralık 2009 Perşembe

2009 biterken atılan en büyük kazık



Michael Schumacher'in Ferrari'nin ezeli rakibi Mercedes'e imza atması... Fazla söze gerek yok.

23 Aralık 2009 Çarşamba

Haydi kızlar okula!!!


Bekarlığının son günlerini yaşayan hamili yakınımın ricası üzerine bu postu giriyorum aslında. Ama haberin benim dikkatimden kaçması da büyük bir ayıp. Hamili yakınımın gönderdiği linke tıklayınca şansıma, bahtıma vb yerlere yakınmalarda, serzenişlerde bulundum.
Her zaman lisede öğrenci olmayı sevmişimdir. Twilight'ın Edward'ı gibi 105 yaşında bir lise öğrencisi olmaya hayır demem hiç bir zaman.
Ama Fransa'daki olgu bambaşka... Oraların Milli Eğitim Bakanlığı, Paris'in ufak bir ilçesinde bunu yasaklayınca ortalık bir anda ayağa kalkmış. Bayan öğrenciler de bunun üzerine süper ultra, göz zevkine hitap eden şortlar, mini etekler ve benimkinden de düşük olduğunu tahmin ettiğim düşük bel jean'leri ile okul yollarına düşmüş.
Über seksi olduğu için yasaklanan bu karara karşılık öğrencilerin kararlı tavırları dikkat çekiyormuş.
Haberin detayları http://www.haberturk.com/haber.asp?id=195726&cat=180&dt=2009/12/23 bu linkin altında.
İşte benim üzgün olduğum nokta yanlış yerde okuduğumdur. Tamam Türk olmaktan her zaman mutluluk duydum, kıvanç doluyum. Çünkü dünyanın her yerine yayılmayı başarmış bir ırkın evladıyım. Ama neden Fransa'da şu karşılık döneminde bu liselerin birisinde değilim. Hem Sırbistan'da başlattığım selülit çalışmalarını orada da sürdürebilirdim.

22 Aralık 2009 Salı

10 tiger gücünde



Dünyanın en çok kazanan sporcularından Tiger Woods'un son dönemde yaptıklarını Hollywood tabanlı internet sitelerinden okuyoruz.
Büyük bir kayıp yaşadığı ortada bu aldatma olaylarından sonra. Birçok sponsoru bıraktı kendisini. Hoş bıraksa da şimdiye kadar spordan 1 milyar dolara yakın para kazanmayı başardı. Sanırım bu para kendisinin 77788978 ceddine yeter.
Tabi bu kadar çok kazanan bir sporcunun haliyle şımarık olmasını bekler insan. Ama kendisi olabildiğine düzgün, diyorduk ki... Adam meğerse bildiğin gerçek Tiger'mış. Annesi babası boşuna vermemiş oğluna bu ismi.
Karısını 9 kadınla aldattığı yetmezmiş gibi son olarak da Bahamalar'a süper ultra kutra lüks yatlarla seks turları düzenlediği ortaya çıktı. Arkadaşlarının tekneleri ve sayısız kızla birlikte gidilen partilerde bence Tiger Abimiz, karısını sadece 9 değil, 999999 tane kadınla aldatabilir.
Karısı boşanma davası falan açmış. Böyle giderse paracıkların yarısını cebe koyabilir kadın. Ondan sonra da gelsin yeni genç sevgili. Buradan sana sesleniyorum ex Mrs. Woods. I am here. Come and see me :))

20 Aralık 2009 Pazar

Bitiş, tükeniş, finiş. iş iş iş



Bugün dershaneden çıktıktan sonra metrobüs durağında çok ilginç bir afişle karşılaştım. Carrefour'un bir mağazası için aralık ayında çıkacağı sanatçıların listesi vardı. Berksan gibi bitik/tükenmiş ismi görünce normal dedim. Ancak sağ en altta öyle bir isim gördüm ki..
Kendisini Madonna sanıp, bir daha pop müzik yapmayacağını, eski şarkılarını mekanlarda çaldırmayan o kadından Hande Yener'in ta kendisinden bahsediyorum.
Kendisini birşey sanma konusunda çok büyük bir yere gelen sayın Hande Yener'in borç batağında olduğunu, Eurovizyon'a katılmayı bunun için çok istediğini okumuştuk. Gaylere yamanarak bir yerlere de gelemedi.

En sonunda baktı bu durum olmayacak, en iyisi "sana kırmızı çok yakışıyor"lu günlerime döneyim de bari kredi kartının ekstresini ödeyeyim dedi.
Bundan önce Okan Bayülgen'in programında yatak getirtip mini bi konsept yaratan kadının git gide eski hallerine döndüğünü görüyorum. Buradan da kendisine kucak dolusu sevgilerimi gönderiyorum.

19 Aralık 2009 Cumartesi

Bir sonraki hayatımda hangi ünlü olmak isterdim...



Ezelden beri gülemedim ben o adama. Ama ne yaptıysa tuttu. Sırf siyasi görüşlerinden dolayı bile kılım kendisine..
Gençlik döneminde Engin Günaydın'ın elinden tuttuğu zamanlarda "Bir Demet Tiyatro"yu severek izliyordum. O zamanki espiri anlayışıma uygundu.
Büyüdükçe Yılmaz Erdoğan ismine karşı antipati duymaya başladım. Siyasi görüşünü öğrendikçe kıl oldum. Çektiği filmleri görünce kanalı değiştiriyordum.
Ama gelin görün ki bu şahısı ben ne kadar sevmesem o kadar başarılı oluyordu. Acaba seviyormuş gibi yapsam, batar mı??
Ama onun için de geciktik sanırım. Çok güzel hareketler bunlar denilen bir oluşum ile yırttı.
Geçen gün sıkıldığım anlarda bir kez daha dünyaya gelsem Türkiye'deki hangi ünlü olurum diye düşünüyordum. Bir anda bu arkadaşımızın adı belirdi zihnimde. AKP ampulü gibi yandı ışık. Aydınlatma konusunda hükümetimiz gibi yetersizdi ama olsun. Sıkılmışlığım içinde bu tür şeylere takmıyordum.
Dedim ki "Evet bir daha doğarsam Yılmaz Erdoğan gibi olmak istiyorum." Çünkü ünü şanı bitti. Son filmi için kimse komik demiyor. Kimse birşey anlamıyor. Kime sorduysam, "Hayattan 2 saatin gitmek istiyorsan, bu film bir numaralı alternatif" diyor.
Ama gençlerden kurulu bir ekiple Kanal D'den paracıkları cukkalamayı başarıyor. Vallahi güzel iş he. Dur bakıyım vallahi güzel. Bir de kendisini otoriteymiş gibi göstermiyor mu, çocuklara eksikleriniz şu yönde demiyor mu bitiyorum.. Kolay para kazanmak dedikleri bu olsa gerek..

18 Aralık 2009 Cuma

Son günler hakkında..

Blogu bir süredir nadasa bıraktığımdan dolayı pek ilgilenemiyordum. Şimdiye kadar yazmayı unuttuğum şeyleri de bir anda hatırlayınca hepsini bir seferde yazayım dedim.
Son günlerde olanlar üzerine mini yorumlarla blogu yine şenlendirme kararı verdim..

1- DTP'nin kapatılması.
İnsanları devamlı tahrik eden bir partinin hayatta bu kadar uzun süre kalması takdire şayan. Bir DTP'linin kalkıp, "Dağa çıkarız" demesinden sonra bu parti bence kendi ipini kendi çekti. Elbette parti kapatmak demokrasinin çok sesliliğine zarar verir ancak bu kadarı da fazlaydı.

2- Twitter'da Cüneyt Özdemir tarafından blocklanmam.
Kendisi ile dalga geçtiğim için pişman değilim. Ama ben büyük gazeteciyim diye geçinenlerin, işleri güçleri milleti eleştirmek olan insanların eleştirilme konusunda dayanıklı olmalarını beklerdim ama Cüneyt Abi değilmiş. Zaten asırlar bile geçse Türkiye'de Cüneyt denildiği zaman Cüneyt Arkın ismi akla gelicek. Kendisi unutulmaya mahkumdur!

3- Ece Vahapoğlu'nun Okan Bayülgence rezil edilmesi.
Bilmem kaç tane dil bildiğini iddia eden Ece Hanım'ın Okan Bayülgen tarafından madara edilmesini internette izledim. Bayağı da güldüm asılnda. Basit olan şeyleri söyleyememesi sanırım "yayın heyecanından"dı. Neyse kendisi İtalya'da THY'nin Roma'ya yaptığı ilk seferinin üzerinden geçen 50. seneyi kutlamasını İtalyanca sunmuş da rahatlamış.

4- Oray Eğin'in İsrail'e gitmesi.
Kendisinin İsrail topraklarına karşı bir sevgisi var. İnternette Oray Eğin diye arattığınızda ekşisözlükte sanırım, İsrail'de bir gazeteye gidceği yazılıyordu. Mavi beyazlı bayrağa düşkünlüğü bilinen bu yazarımız sayesinde İsrail'i karış karış öğrendik. 2010 yılında Tel Aviv'e gitme ihtimalim olduğu için yazılarını saklamayı düşünüyorum. Saklamazsam da internetten buluruz ya. Ne işe yarıyo ki ttnet.

5- Manyak modemimden kurtulmam.
İnsanın internete bağlanmasını hayatta bu kadar zorlayan birşey görmedim. Faturamı ödemesem bile internete bağlanırım ama bu modemle dünyanın en hızlı bağlantı kablolarına sahip olmak işe yaramazdı. Sonunda PEDER AŞ. sağolsun değiştirdi modemimizi. Ben de hemen fişe taktım ve çalışamya başladı. Yeni modem eskisinin aynısı ama üzerindeki logolar başka. Teşekkür ederim baba, bizi internet ortamından mahrum bırakmadığın için.

Şimdilik bu kadar. Aklıma geldikçe yazmaya devam edeceğim...

17 Aralık 2009 Perşembe

Beograd


Efes Pilsen'in Partizan ile oynayacağı Euroleague maçı için Sırbistan'ın Belgrad kentinde aldık soluğu.
Havaalanına ilk geldiğim andan itibaren içimde oranın soğuk olacağına dair bi his vardı ki yanılmadığımı Belgrad'a iner inmez anladım.
Uçaktan inip otele giderken şöyle etrafa baktım otobüste.
Belgrad için kurduğum ilk cümle, "Silivri, Çatalca, Çorlu'nun az daha gelişmiş olanı" oldu.
İnsanların Türklere karşı bir antipatisi yok gibi geldi bana. En azından Belgrad Üniversitesi'nin bahçesinde tanıştığımız gençlik ekibinin Türkiye ile bir sorunu olmadığını anladık. Çünkü Türk'üz dediğimizde bizi dövmeye kalkışmadılar. Belki içten içe küfür etmişlerdir, "Atalarınızdan çektiğimiz yetmiyor bir de sizler geliyorsunuz, basketbol maçı ayağına" diye.
İstiklal Caddesi benzeri bir caddeleri var. İsmini şimdi unuttum ama gayet sakin bir yerdi. Hafta içi, havanın soğuk olmasından mıdır bilinmez ama kalabalık denilen şeyden eser yoktu. O kadar az insanın yaşadığı yerde, nasıl trafik oluyor benim merak ettiğim temel sorun buydu.
3-5 milyonluk şehirde en az İstanbul kadar trafik sıkışıklığı vardı. Burada kalkıp, Türkiye'deki gibi insanlar tahammülsüz değil, kornaya asılmıyor demeyeceğim, çünkü birkaç şoförün ellerini klasksondan kaldırmadığını gördüm.
Şehrin orta yerinde savaştan kalma hasarlı binalara dokunmamışlar. Sanırım bu bizlere ibret olsun da böyle birşey yapmayalım, düşüncesindeler.
Orada iki tane taksici tarafından fena halde ketenpereye getirildik ama daha sonra tanıştığımız amcanın bizi her yere 500 dinara götürmesi, nerede olursak olalım "fiftiiin minüts" diyerek başbakan RTE'nin aksanını hatırlatması çok sevindirdi. Bahşiş de almayan bu taksici "Her Sırp, Türk düşmanıdır" atasözünü de kaldırıp attı kafamızda.
Gece kulüpleri ise ucuz. Nevizade kıvamında diyebiliriz. Ne içerseniz için Türk lirası ile 10 lirayı aşmıyor.
Bardaki martinilerin yarısını içtiğim o gece sadece 50euro'luk fiş kullandık kafile olarak.
E tabi Sırbistan'a gidip de güzellikleri ile ünlü Doğu Avrupa kadınlarını incelememek olmazdı. Hem benim ne eksiğim vardı Serdar Turgut'tan. O Amerika'da selülit araştırması yaparsa, ben de Sırp kadınlarının bacak boyunu araştırdım. Şimdi yaptığım araştırmalarla ilgili bilgileri verelim:
1- Kadınlar uzun boylu.
Belgrad'ın herhangi bir semtinde kısa boylu kadın bulamadık. Kumarhanede masanın uğurunu kaçıran kadın kısa boyluydu. Bi de benim aşık olduğum Lily Allen benzeri kız hafif kısaydı. Yalnız şimdiye kadar ki sevgililerimin benden kısa olduğunu düşünürsek, boyumun 1,90a yakın olmasının bunda katkısı büyük, uzun boylu kadınlara pek aşık olmuyorum.
2- Selülit yok.
Serdar Turgut Amca kadında hafif selülit olması gerektiğini söylemişti. Onun dediği pek çok şeye katılmama rağmen selülit konusunda karşı görüş cephesindeydim. Nitekim Sırp kadınlarını da yakından inceleme şansı bulduğum anlarda selülit bölgelerinde deneysel çalışmalar yaptım. Baktığım kadarıyla herhangi bir şeyleri yok. Maşallah Türkiye'de defile başına milyarları cebine indiren mankenlere bin değil 1 milyar basarlar.
3- Hafif snoblar.
İnternette okuduğumuz bu bilgi bizi yanıltmadı. Barda tanıştığımız kadınların hepsi ilk teklifi reddetti. Tabi bunda bir Kenan İmirzalıoğlu, Kıvanç Tatlıtuğ, Orlando Bloom, Robert Pattirson olmamızın katkısı çok büyüktü. Neyse tanıştığımız kızların yüzde 90'ı aşırı dozda alkol alımı yaşamışlardı belki onun için bizi reddetmediler. Ama bizim yaptığımız baskıyı da unutmamak gerek :)
Kendilerini otel odalarımızda o kadar ısrarlı davetlerimizi reddetmeyi başardılar. Vallahi helal olsun.
Benden şimdilik bu kadar. Biraz daha güncel konularla geri dönmeyi planlıyorum.

Beograd

16 Aralık 2009 Çarşamba

Uzuuuun bi ara



Normalde blogu bu kadar başı boş bırakmazdım ama araya giren yoğun iş temposu. Sırbistan seyahati falan.. Dönünce de kendime zaman ayıramamam, evdeki internetle iletişime geçmemi engelleyen çılgın modemim derken nadasa bırakılmış tarla havasındaydı blog.
Ama şimdi ishal olmuşçasına yazılara başlıyorum..

6 Aralık 2009 Pazar

İnsanın adı Roman olursa..




Ünlü yönetmen Roman Polanski'nin geçmiş senelerde işlediği suç şimdilerde gün yüzüne çıktı.
Ancak Roman amca cezasını hapishanede çekmeyecek. Onun yerine değeri milyon dolarla ölçülen kışlık bir evinde cezasını tamamlayacak.
İsviçre'de hapishaneden çıkarılması için birçok ünlü destek vermişti kendisine. Ben ne olursa olsun, cezasını hapishanede çekmesini istiyorum. İnsan ne kadar ünlü olursa olsun, ne kadar parası olursa olsun devlet nezdinde aynı statüde olmalıdır.
Ben Mike Tyson'un yerinde olsam, çıkıp ben de bundan sonra suç işlersem evimde çekeyim derim, ne eksiği var Polanski'den.
İkisi de sonuçta pop-art'ın ünlü temsilcilerinden birisi.

Bu fullcap benim olmalı!!!!




Kanye West'in blogunda gezerken keşfettim bu fullcap'i. Müthiş ötesi birşey. Böyle bir fullcap'im olsun, 300TL borcum olsun diyorum.
Bu full cap'i alırsam, İstinye Park'ta Masa'ya otururum. Arda Turan gelse, hadi ordan hobbit; bas gaza derim.
Buyrun devamı için...
http://www.kanyeuniversecity.com/blog/?em3106=0_-1__-1_~0_-1_12_2009_0_30&em3298=&em3282=&em3281=&em3161

3 Aralık 2009 Perşembe

Kaçarın yok gideceksin




Bulgaristan mafyası ile başı belada olan Manchester United'ın golcüsü Dimitar Berbatov'a sorsalar, son dönemde sorsalar dünyada en son nereye gitmek istersin diye, sanırım yanıtı "Bulgaristan" olur.
Ailesi ve kızını tehdit edenler içinde içişleri bakanlığının yetkilileri varmış. Daha 18'lik bir delikanlıyken bu işlere bulaşan Berbatov ülkesinde bir de yılın futbolcusu seçilmiş.
El mahkum ödülü almak için gidicektir Bulgaristan'a.
Kadersiz işte. N'apsın.

Yapma E.




Kısa bir süre öncesine kadar deli gibi izlediğim Entourage dizisinin yıldızlarından Kevin Conolly'nin Lindsay Lohan ile olduğunu okudum Perez Hilton'un sitesinde...
Haberi görür görmez zaten ilk tepkim "Yapma E. Bu kadar düşmüş olamazsın dostum" demek oldu.
Deliler gibi izlediğim bir dizinin kahramanını bu kadar seveceğimi tahmin ediyordum aslında. Bu kadar sevdiğim bi dizi yıldızının kalkıp Hollywood bitch olmuş kadınla yatıp kalkmasını istemem.
Tabi orası Hollywood millet birbirinin eski sevgilisi ile çıkmama kararı alsa kimse doğru dürüst ilişki yaşayamaz.
Ama ne olursa olsun Eric, "Dont do this buddy" diyorum.

2 Aralık 2009 Çarşamba

Belgrad kapı şen lelelelele

9-11 Aralık tarihlerinde Sırbistan'ın Belgrat kentinde olacağım ve Sırbistan'a ilk kez gideceğim için bugün vize almak için Mecidiyeköy yollarına vurdum kendimi.
Sabahın çook erken saatleri sayılabilecek bir anında kalktım. 07,30'du. En son Datça'ya gitmek için bu kadar erken bir saatte kalktığımı hatırlıyorum.
Kalktım gittim Mecidiyeköy'deki Sırbistan başkonsolosluğuna. Benim anlamadığım bir şey var. Ülkenin nüfusu 2 milyon. Sırf İstanbul 15 milyon. Sırf Türkiye'deki öğrenci nüfusu 15 milyon (ki bu sayı her gün artıyor!).
Sen neden ve ne sebeple Türkiye'den vize istiyorsun sorusu devamlı aklımdaydı. Ulan dönüp tükürsek boğulursunuz, ama bize vize uyguluyorsunuz.
Neyse içeride 1-2 sorunun ardından hatun kişisi vizeyi aldığımı söyledi. Neyse artık yeni Belgrad maceraları yolda. Bakalım ne olacak??