6 Ocak 2011 Perşembe

Boardwalk Empire




1930'ların Amerika'sında, içkinin yasak olduğu dönemlerde geçen bir dizi. İlk olarak adını Martin Scorcese'nin yönettiği ve pilot bölüm için 18 milyon dolar harcandığını öğrendiğimde aklımın bir yerine yazılmıştı, Boardwalk Empire diye.
Bizdeki "yerli dizi yersiz uzun" isimli protestosu aklıma geldi... Sırf dizilerden daha çok kazanalım diye süresi uzun tutulurken, pilot bölüme dahi 18 milyon dolar harcandığı bir piyasa...
Bildiğin madalyonun iki farklı yüzü. Bu gerçeği bir kenara bırakıp tekrar dizimize dönelim..
Dönem dizisi çekmenin zorluklarının bir hayli fazla olduğu gerçek. Ancak ilk bölümünden sonra HBO, 2. sezon için hemen anlaşmayı yapmıştır. Dizinin yazarlığını The Sopranos için de çalışmış olan Terence Winter'ın olması bir avantaj.
Mafya dizisi için kalem oynatmış bir ismin 1930'ların mafyasını anlatmasında pek sıkıntı çekmediği aşikar.
Dizide herşey gerçeğine uygun. Hırslı bir hazinedar olan Nukcy Thompson'ın, yani devletin, yasadışı işlerle olan bağlantısını anlatıyor.
Filmin, dizi demeye elim gitmiyor ey okur anla!, seksist bir yaklaşımı olduğunu kabul etmek lazım. Kadınların daha çok et olarak görüldüğü, siyahilerin umursanmadığı bir dönem... Bazı kesimleri rahatsız etse de, durum bundan ibaret. Eski yaşanmışlıkları kimse çöpe atamaz.
Nucky'nin yükselmeye çalışması, Margaret Schroeder'a karşı duyduğu ilgi... Hepsini birer migren sancısı gibi yaşıyor.
Bu arada Al Capone'u da unutmamak gerek... Chicago'nun eli kanlı çocuğunun dizide yeri bir hayli büyük. Nucky'nin sırtını döndüğü Jimmy'ye kol kanat geriyor ilk bölümlerde. Capone'un da yükselme çabalarının Nucky ile kesişip kesişmeyeceğini bilmiyoruz.
Şimdiden efsane olması beklenen diziyi izlemeye devam edelim bakalım.. Flaş bi gelişme olursa yazarım.

Twitter için @hiphopisbc6

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder