31 Ekim 2009 Cumartesi

Coming Soon

Yakında Hürriyet gazetesini çok güzel bir haberle süslemeyi bekliyorum. Bakalım ne yazacağım çok da meraktayım

Batan geminin malları bunlar



Almanya takımlarından Schalke'nin tecrübeli teknik direktörü Felix Magath, Bild gazetesine göre 8 tane yıldız oyuncuyu satacağı ifade edilmiş.
Hoş tabi ki Bild'in bizim buralardaki Fotomaç gazetesine denk bir spor sayfası hazırladığını düşünürsek ne kadar itimat edilir bilinmez.
Ama şöyle listedeki isimlere bakarsak Halil Altıntop haricinde, Gerald Asamoah, Levan Kobiashivili, İvan Rakitic, Vicente Sanchez, Albert Streit ve Rafinha'nın adı yer alıyor.
Şu isimlerden en alınırı olan isimlerin başında Rafinha ve Rakitic geliyor bence. İkisi de çok genç.
Sonra Kobiashvili gibi tecrübeli bir ismi tercih ederim. Son olarak da forvette her türlü işi yapabilen Halil'i tercih ederim.
Asamoah, eskiden çok başarılıydı. Şimdi izlediğim kadarıyla o eski görüntüsünde değil. Nerede o eskiden Almanya Milli Takımı'na seçildiğinde, Hitler'in kemiklerini sızlatıyorlar, dedirten Asamoah.
Şimdilik benim tercihlerim bu kadar

26 Ekim 2009 Pazartesi

Bu aralar bunlara kılım

Yine şahsıma münasır ruhumu dinleyip post gireceğim. Ne oynanan derbi, ne dünya gelişmeleri hiç birisi umrumda değil. Hiç bir zaman olmadığı gibi yine şimdi de hiç birşeyi takmadan yoluma devam ediyorum.
Evet, şimdi bu hafta boyunca neye kıldım.

Beren Saat.
Kendisi ile ilgili ayrı bir post girecektim ama üşendim. Yok çelimsizliği, yok sevişirken kullandığı yastıklar. Geçen gün de Hürriyet'in Kelebek ekinde gördüm. Antalya Havaalanı'nda görevlilere beni tanımadınız mı, muhabbeti yapmış.
İşte şöhret böyle birşey. Taşıması cidden zor.

Fenerbahçe-Galatasaray
Her iki takımdan da nefret etmeme rağmen derbisi olunca işyerinde saatlerce kalıyorum ya kıl oluyorum. Beşiktaşlı olup da gazetede çalışıyor olmak inanın büyük eziyet.

Hülya Avşar-Burcu Esmersoy kıyaslaması.
İkisinin de güzel olduğuna inanmıyorum. Tamam belki bir dönem Hülya Avşar çok çekici olabilirdi ama Burcu Esmersoy için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. İlk oynadığı klipten tutun da NTV Spor'daki hallerinin hiç birisini beğenmiyorum. Onun için de ikisi arasında yapılan kıyaslamadan nefret ediyorum.

RIP Kanye West.
Geçen hafta twitter'da bir geyik dönüyordu ki sormayın gitsin. En sevdiğim rap şarkıcılarından birisi olan Kanye'nin öldüğü dedikoduları twiter'ın trending topics'in de gün boyunca 1. sırada kaldı. Neyse ki Kanye'nin birşeyi yoktu.

24 Ekim 2009 Cumartesi

Toraman!

hala bulamadın mı toraman
ama sakın deme aman
bırak kapansın telefon ol bi ulaşılamayan
zaten siktir et telefonun olmuş çalmayan
hadi şimdi eller havaya toraman
yo yo yo
çalmıyor telefon
olmuşum ulaşılamayan
şarjım bitmiş çalmıyor telefon
karnımı doyurmam icin lazım bana bi tava olması lazım teflon


msn de gece canım sıkılnca hafif irice kıza yazdığım şarkı beğenip almak isteyenler bana ulaşabilir

21 Ekim 2009 Çarşamba

İkoncan Bora




Nike'ın çıkarttığı yeni bir katalog var. İstanbul's icons diye.
İçinde Arda Turan, Kerem Tunçeri, Azize Tanrıkulu gibi sporcuların yanı sıra dansçı Ekin Bernay ve şarkıcı Bora Uzer var.
Bu isimlerden Kerem Tunçeri biraz yaşlı ve İstanbul için eski sayılabilir.
Azize Tanrıkulu da senelerdir İstanbul'da tekvando yapıyor.
Arda Turan'ın hayatı İstanbul'un gece kulüpleri, idman, Florya arasında geçiyor.
Ama şu isimler arasında en çok Bora Uzer'e takmış durumdayım. Kendisini, mavi şapkasını ve müziğini sevmiyorum.
Uzun senelerdir Londra'da yaşamış triphopçumuzun İstanbul ikonu olarak gösterilmesini sevmedim. Sırf herşeyini Nike'dan aldığı için böyle bir kıyak yapılıyorsa, ben de alayım beni de İstanbul icons olarak göstersinler!

20 Ekim 2009 Salı

Tweet me nigga




Günümüzün en popüler mikroblog sitesi olan twitter'ın girdiğin her posta verilen nick olan tweet için bir kolye çıkartılmış.
Bizibozmaz.com da gördüm ve bayıldım. Son dönemde yurt dışına çıkacak şahıslardan bizzat isteyeceğim.

18 Ekim 2009 Pazar

Burger King'in hissesini verseler almam daha




Burger King'in Esra ve Ceyda kardeşli reklamını izleyenlerin kusmaktan bir daha hamburger yiyemeyeceğinden korkyuorum.
Çünkü Türkiye'nin en itici insanlarını böylesine büyük vizyonlu bir markanın reklam yüzü olarak kullanması gerçekten çok kötü.
Hoş reklamların amacı, "Böylesine salaklara bile anlatıyoruz. Eğer siz de salak değilseniz, gidin Burger King'de yiyin" imajını vermek.
Ama o kadar kötü olmuş ki kusura bakmayın ama Burger King beni karşılıksız ortağı yapmak istese redderim.
Onun için dememişler boşuna Mc Donalds gibisi yok!

LL



Genelde sevmem böyle, ünlülerin bitik halde gösteren fotoğraflarını. Çünkü onları o filmlerde, fotoğraflarda o kadar cafcaflı ve çekici görürüz ki insanlığın büyük bir kısmı bu şahıslar için "melek, melake" tabirini kullanır.
Ama Lindsay Lohan'ı böyle görünce bu kadar olmaz diyor insan.
Daha yaşı 23. Bu kadar kötü olmasının sebebi klasik Hollywood ünlülerinin yaşadığı alkol, uyuşturucu ve seks.
Bu kadar doyumsuzluğun sonunda 23 yaşında 45 yaşında gibi göstermesi çok normal.
Toparlan Linds. Com'on

Drake



Daha önce yaptığımız tanıtımlara devam edelim.
Piyasada yükselmeye başlamış, ülkemizde adı sanı pek duyulmamış isimleri bir bir yazmaya Paşa Çayı olarak görev edindik.
Neden sadece rap söyleyenleri yazıyorsun derseniz, başka bir türe karşı ilgi duymuyorum da ondan.
Yeni yıldız adayımız Drake.
Aslında biraz geciktim bu ismi tanıtmakta. Adını ilk kez Best I Ever Had isimli şarkı ile duyurdu kendisi.
Yönetmenliğini ise bu blogda adı bolca geçen Kanye West yapmıştı.
En iyi çıkış yapan sanatçılar kategorisinde MTV VMA'da aday gösterilmişti.
Tabi Lady Gaga'nın olduğu yerde yedirmediler bu ödülü Drake'ye ama şimdilik pes edecekmiş gibi durmuyor.
Kanadalı olan Drake, Kanye West'in İngiliz-Kanada hayranlığının da son noktası diyebiliriz. (Şunu yazarken hala Mr. Hudson ile ilgili bir yazı girmediğimi hatırladım)
Kanadalı yıldız adayımız Jay-Z'nin Amerika'yı kasıp kavuran The Blueprint 3'te de Off That isimli bir şarkıda yer alıyor. Jay-Z gibi birşeyleri defalarca başarmış bir ismin albümünde yer almak önemli birşey.
Şimdilik kendisi ile ilgili vereceğim bilgi bu kadar. Gazetede yazdığım için pek detay veremiyorum ilgilenenler için google aha orada

17 Ekim 2009 Cumartesi

Hayatımda hiç bu kadar sıkılmamıştım!

Dün gece arkadaşlarımın istemesi üzerine Sakin isimli bir rock grubunun konserine gitmiştim.
Gittim ama bu grubun şarkılarını söyleyebilmeyi geçtim, Sakin isimli bir topluluğundan dahi haberim yoktu.
Neyse kalktık gittik konsere...
Anlamıyorum bu şarkıcıların kaprislerini. Bekletme ihtimallerini de göze alarak geç bir şekilde gittik Ghetto'ya. Ama bu büyük sanatçılar (!), nedense 1 saat gecikmeli olarak çıkmıştı.
Geçen yıl Kylie Minogue konserine 30 dakika gecikmeli gitmiştim, 3-4 tane şarkısını kaçırmışım çünkü Avusturalyalı yıldız tam saat 21.30'da sahneye çıkma nezaketini göstermişti.
Adı sanı duyulmamış, herhangi bir patlama yapmamış bir grubun neden bu yola gittiğini çok merak ediyorum.
Konser boyunca ayakta kurbanlık koyun gibi dikildim durdum. Neyse ki öncesinde yeteri kadar eğlendiğim için vücudum bu kadar sıkıntıyı kaldırdı da kendime zarar vermedim.
Ama bi ara sahnedekileri öldürmeyi düşünmedim değil. Bu kadar anlaşılmaz şarkı söylemeyi başarmak için ne yapıyorlarsa söylesinler, belki ben de bi bas gitarist, davulcu ve gitarist bulduktan sonra aynı şeyi yapabilirim.

15 Ekim 2009 Perşembe

Bu program karı boşatır



İtalyan TV'lerinden birisinde Chiambretti Night isimli bir program yayınlanıyor. Son birkaç zamandır bu programa ünlü teknik direktörler konuk oluyor.
Bizim buraların bir programına benzeteceğim ama olmuyor. Çünkü bu türde bir program yok bizim ülkemizde.
Ülkenin ünlü teknik direktörleri programa çıkıp sansasyonel açıklamalara imza atıyorlar. Bununla yetinmeyen televizyoncular, bu kişileri zor durumlara sokmak için striptizci kızlar tutup onlara izletiyor.



Buraya daha önce çıkan Inter'in sivri dilli antrenörü Jose Mourinho, striptizci kızları keyifle izlediken sonra, "Teknik direktörlüğün Hz. İsa'sıyım demişti"
Daha sonra Milan'ı başarıdan başarıya koşturup sonra yerin dibine sokup giden Carlo Ancelotti de, "Eğer Mourinho, teknik direktörlüğün Hz. İsa'sı ise kendisine inanmıyorum" diyerek sert bir tepki göstemişti.
Bizim teknik direktörleri bu halde düşünüyorum da sanırım o koltuğa oturup en çok kızaracak isim Ertuğrul Sağlam'dır.
Bilindiği üzere mutassıp bir insan olan Sağlam, bu konuda hemen kızarıp bozaracaktır.

This is Zlatan. Can you beat him? Yes




Birkaç yıl önce Nike'ın Joga Bonita için çektiği bir reklam klibi vardı. Eric Cantona, elindeki video oynatıcı da Cristiano Ronaldo'ya, Zlatan Ibrahimovic'i göstererek, "This is Zlatan. Can you beat him" diyordu o Fransız aksanındaki İngilizcesi ile.
Seneler sonra bu reklamın bir benzeri Dünya Kupası elemelerinde yaşandı.
1. Grupta yer alan Portekiz, son maçlardaki Arap atı performansı ile Dünya Kupası'na gitme şansı yakaladı.
Bu sayede dünyanın en pahalı oyuncusu olma unvanını elinde bulunduran Cristiano Ronaldo'yu seyredebileceğiz Afrika'da.
Onun arkasından ikinci sırada gelen Ibrahimovic ise büyük bir ihtimalle bu dönemi tatil yaparak geçirecektir.
Yıllar sonra o klipte cevap vermeyen Cristiano, şimdi içinden büyük bir zevkle, "Yes, i can beat Zlatan. Hahahah!" demiştir.
Klibi hatırlatmak için de buyrun
linkini
http://www.dailymotion.com/relevance/search/cristiano+ronaldo+ibrahimovic+nike/video/x1hbws_nike-joga-bonito-cristiano-ronaldo_sport

14 Ekim 2009 Çarşamba

Gereksizlik..

Türkiye-Ermenistan maçının oynanmasına saatler var. Bir kaç saat sonra 90 dakikalık düdük çalacak ama bu iş futbol oynamaktan çıkalı çok oldu.
Böylesine gereksiz bir protokol haline gelmesinden dolayı nefret doluyum. Kendilerine yapmadığımızı iddia ettiğimiz bir olayı birçok yerde burnumuza dayata dayata yaptınız demeleri yok mu. Öldürüyor insanı.
Ama yapacak birşey yok. Futbol bu. Kıtaları birbirine yaklaştırması en kolay olgu.
İnşallah hayırlara vesile olur.
Çünkü futbol sayesinde ülkemizin tanıtımı yapıldı.
Umarız bu sıkıcı konuşmalar sona erer de olmadıkları bir şeyi hala varmış gibi dayatmazlar.

12 Ekim 2009 Pazartesi

5 bin euro'luk Blazeviç'e geçildik

Takımını grup ikincisi yapmayı başaran Hırvat çalıştırıcı ayda 5 bin Euro (10 bin 750 TL) alıyor. Terim’in maaşı ise 260 bin TL. İki ülke futbolcularının toplam değerleri arasında da yaklaşık 35 milyon Euro fark var.

2010 Dünya Kupası Avrupa Elemeleri 5. Grup’taki ikincilik yarışının sonucunda büyük bir tezat ortaya çıktı. Nüfus ve yüzölçüm bakımından Türkiye’nin yaklaşık 15’te 1’i kadar olan, Avrupa’nın en yeni ve küçük ülkelerinden Bosna Hersek, bizi saf dışı bırakarak, grupta ikinci sırayı elde etmeyi bildi. Bosna Hersek’in başarısını anlamlı kılan bir başka önemli konu; iki ülke milli takımlarının değeri ve teknik direktörlerinin aldığı paralar arasındaki büyük uçurum...
Grup maçlarında 19 puan toplayan Bosna Hersek Milli Takımı’nın Hırvat teknik patronu Miroslav Blazeviç’in aylık maaşı 5 bin Euro. Yani, 10 bin 750 TL. Fatih Terim ise Türkiye Futbol Federasyonu’ndan ayda 260 bin TL. Diğer bir deyişle Blazeviç’in 24 katı. Bizim Milli Takım’da Fatih Terim’in yardımcı antrenörleri bile Miroslav Blazeviç’ten daha fazla para kazanıyor. Antrenörler Oğuz Çetin, Müfit Erkasap, Metin Tekin ve Eser Özaltındere 25’er bin TL, menajer Şükrü Hanedar ise 20 bin TL maaş alıyor. İki ülke futbolcularının değerlerine gelince... Son oynanan milli maçlara davet edilen oyuncuları baz alarak yaptığımız karşılaştırmada, Türk Milli Takımı’nın rakibine 35 milyon Euro fark attığı ortaya çıkıyor. Ay yıldızlı ekibimizdeki futbolcuların toplam değeri 113 milyon 750 bin Euro’yu bulurken, Bosna Hersek’te bu rakam 78 milyon 600 bin Euro.
Futbol ekonomisi üzerine araştırmalar yapan “transfermarkt.de” sitesinin verilerine göre, Bosna Hersek’in en pahalı oyuncuları Edin Dzeko (18 milyon Euro) ve Vedad Ibisevic (7.5 milyon Euro). Bizim en pahalı futbolcularımız ise, Arda Turan (15 milyon Euro) ve Tuncay Şanlı (9.8 milyon Euro).

İlginçlikler ülkesi güzel Türkiye




Bu pazar Akşam'ın pazar ekinde gördüm. Poker Milli Takımı kurulmuş. Texas Hold'em Poker'in ülkemizdeki en iyi oyuncularından kurulu bir ekip. Detayı bu linkte: http://www.aksam.com.tr/2009/10/12/haber/pazar/403/pokerin_milli_takimi_kuruldu.html
Benim şimdi bahsetmek istediğim konu; kumarın yasak olduğu bir ülkede bu arkadaşlar kendilerini nasıl geliştirdi?
Nasıl bu kadar profesyonel oldu.
Nasıl takım kuruldu.
Şimdi şöyle bir ihtimalleri göze alalım. Yurt dışında başladın bu işe. Döndün Türkiye'ye. E burada yasak nasıl kendini formda tuttun.
İnternet sitelerinde mi? Yasak ki orada nasıl yapacaksın. Demek ki bu arkadaşımız internet üzerinden yasak sitelerde oynuyor.
Tamam yasak diye internetten oynamadın. Arkadaşların arasında oynuyorsun. Bunun da belli bir parası var elbette.
Bu arkadaşlar evlerinde kumar oynuyor o zaman. Bu da suç.
Bu yazımın ardından şunu söylemek istiyorum. Türkiye'de insanlar hala kumar oynuyor. Zaten yakalansan bile 140 TL cezası var. Ne olacak ki. Kazandığı ile öder :)

9 Ekim 2009 Cuma

Marge on Playboy




The Simpsons dizisinin en sevilen karakterlerinden biri olan Marge Simpson, ünlü Playboy dergisine kapak oluyormuş.
Twitter'da trending topics'te görünce merak ettim.
Haberleri görünce de çok güldüm.
Merak edenleri için link.
http://ow.ly/tDxb

Mihrap yerinde



8 Ekim 2009 Perşembe tarihli Hürriyet gazetesinin Kelebek ekini alanlar görmüştür büyük ihtimalle Pınar Aylin röportajını.
Ben de şöyle üstten bir bakış attım.
Sanırım Pınar Hanım'ın yakın dönemde bir kasedi falan çıkma durumları var. Böyle sessizliğini bozunca naparsınız böyle anlıyor bu millet.
Neyse gelelim asıl konumuza.
Kendisi verdiği pozlar ile mal mülk yerinde mesajı veriyor.
Biraz erkek gözüyle bakarsak, cami yıkılmış ama mihrap yerinde diyebiliriz.
Neyse kendisini ne olursa olsun o kocasından boşanma döneminde edilen kötü sözlerle hatırlayacağız.
Kusura bakma Pınar!

8 Ekim 2009 Perşembe

Bu aralar bunlara kılım

Blogun okunması adına ilginç postlar girmeyi hep düşünüyorum. Ancak bu zihnimde saman alevi modunda oldukları için hep unutuyorum. Kimse kusura bakmasın.
Blog da okunmayacaksa okunmasın. Ben kendim yazıp kendim okuyorum. Ama bu demek değildir ki izleyicilerimin beni bırakmasını istiyorum. Haşa!
Şimdilik kıl kaptığım konuları yazacağım.
1- Twitterdaki ikoncanlara.
Ne halt yaparak ünlü olduklarını anlamadığım insanlar twitter a sabah uyandıklarında, günaydın twitter ailem diyerek tweetliyorlar. O tür yazıları ne zaman görsem hep Petek Dinçöz'ün, babası yaşındaki magazincilere, çekmeyin çocuklar, demesi geliyor.
Kılım size yerli yabancı ikoncanlar.
2- Gazetedeki asansör.
Ne zaman asansöre binecek olsam Z de gözüken asansör bi anda yükselmeye başlıyor. Bunun bu hafta içinde defalarca tekrarlanmasından sonra artık bana karşı yapılan bir komplo olduğunu düşünüyorum.
3- Basketbol topu.
Geçen günlerde yeğenlerin basketbol hocaları ile abimlerin maçını izlemeye gittim. Devre arasında şöyle bir oynayayım derken şekil bir hareketi yapayım derken bileğimi burktum. Davul/balon karışımı şişlikteki sağ ayağım ile 3 gündür geziyorum. Neyse şimdilik iyileştim.
4- Zuhal Topal.
Belki kendisinin hayatta açıp okumayacağı bir yerdir. Kendisini sanırım bi ömür tanımayacağım. Ama şu evlilik programlarını izlediğim kısa süreler içinde inanılmaz uyuz olmaya başladım kendisine. Geniş Aile'deki hali ile oradaki arasında dağlar kadar fark var. Dizideki inandırıcılığı gidecek.
Şimdilik bu kadar!

Nereden nereye 3



Kendisi bir dönemin seks sembollerinden birisiydi.
Türkiye'deki haricinde dünyadaki milyonlarca erkeğin rüyası haline gelmişti. Çektiği filmlerin bir dönem gişe başarısı garantiydi.
Ama sen kalk Longtable partilerinin onur konuğu olarak Türkiye'ye gel. Sonra gazetelerde kıro ikon Süreyya Yalçın ile uzun süre sohbet etti diye haberlerin çıksın. Ah be Bo Derek abla sana çok ayıp etmişiz.
Kusurumuza bakma!

7 Ekim 2009 Çarşamba

Wood wayferer



Bu yazın tartışmasız en popüler aksesuarıydı Rayban Wayferer. Bu da odun görünümlüsü.
Orijinalim ama modadan da geri kalmam diyenler için.

6 Ekim 2009 Salı

3 gitti 1 kaldı

İlk 7 hafta sonunda yenilgisiz F.Bahçe, G.Saray, G.Birliği ve Eskişehir’den, sadece sarı lacivertliler namağlupluk unvanını koruma başarısı gösterdi. Diğer 3 takım ilk mağlubiyetlerini tattı.

FENERBAHÇE, Galatasaray, Eskişehirspor ve Gençlerbirliği, 7. hafta geçilirken Süper Ligimizin yenilmezleri arasındaydı. Ancak 8. haftada bu 4 takımdan sadece Fenerbahçe, unvanını korumayı başardı.

Thomas Doll’ün teknik direktörlüğe gelmesi ile birlikte iyi bir çizgi yakalayan, 7 maçta 2 galibiyet ve 5 beraberlik alan Gençlerbirliği, Fenerbahçe’ye karşı koyamadı. Başkent ekibi, Alex (2) ve Lugano’nun gollerine engel olamayınca namağlupluk unvanını kaybetti. Bir başka teknik direktör transferi ile çıkış yakalayan Galatasaray da, Rijkaard dönemindeki ilk yenilgisini tattı. Hollandalı çalıştırıcı ile bu sezon 15 resmi karşılaşmada 11 galibiyet ve 4 beraberlik alan sarı kırmızılılar, Ankaragücü’ne deplasmanda boyun eğerek hem ligdeki, hem de genel anlamdaki yenilmezliğini kaybetti.

En çok galibiyet G.Saray’a karşı
Bu galibiyet belki G.Saray taraftarlarını bir hayli şaşırttı ancak tarihe bakarsak Ankaragücü galibiyetlerinin sarı kırmızılılara yabancı olmaması lazım. Şimdiye kadar üç büyüklerle 230 maça çıkan başkent temsilcisi, 30 kez kazanma başarısı gösterdi. Bu galibiyetlerin 15’ini G.Saray’a karşı alan sarı lacivertliler, 8 kez F.Bahçe’yi, 7 defa da Beşiktaş’ı dize getirdi. Ankaragücü ayrıca en son 14 Ekim 2006’da G.Saray’ın filelerini havalandırmayı başardı. Sarı lacivertlilerin golünü Tita kaydetmişti.

Makukula tarihe geçti
Kayserispor’a sahasında Makukula’nın tek golü ile mağlup olan Eskişehir, ligdeki yenilmezlik unvanını yitirdi. Evindeki 3 maçı da kazanmayı bilen kırmızı siyahlılar, ilk puan kayıbını yaşadı.

Kayserispor da bu sonuçla lig tarihindeki Eskişehir deplasmanındaki ilk galibiyetini aldı. Sarı kırmızılılar, ayrıca Rıza Çalımbay’ın öğrencilerine deplasmandaki ilk golünü atmış oldu.

Forget.



250 tane post girdikten sonra sanırım beynimde sorunlar oluşmaya başladı. Son dönemde çok ilginç karşılaştırmalar, benzerlikler kuruyorum kafamda. Hemen gidip bunu şu kıçı kırık blogumda yazayım diyorum. Ama gel gör ki bunu ya dur sonra yazarım diyip erteliyorum.
Bugünün işini yarına bırakma diyen atalarımızın bir kere daha haklı çıktığını görüyorum. Çünkü ne zaman daha sonra yazarım dersem, hep unutuyorum. Sonra da hatırlamak için düşünüp duruyorum.
Şimdilik bu unutkanlık sorununu aştıktan sonra döktürmek istiyorum.

4 Ekim 2009 Pazar

İlginç benzerlikler vol. 4


Üstteki resim bu sezondan. Üzerinde karabulutlar dolaşan Beşiktaş, Denizlispor'u Tabata'nın tek golü ile geçtikten sonraki bir fotoğraf..


Bu da geçen sezondan. Takımın başındaki isim ise Ertuğrul Sağlam. Metalist'ten 4 yiyen öğrencileri yönetimin gönderdiği genç hocaya sarılarak gol sevincini kutluyor.

Özlenen, beklenen buluşma



Rap dünyasında gereksiz bir kavganın ardından uzaklaşmıştı Dre Skool'dan The Game. Kendi ayakları üzerinde durabileceğini de kanıtladı.
Yıllık 8-12 milyon dolar arası bir gelir elde ederek başarabildiğini gösterdi. Tabi her şarkısında Dre'ye laf atmadan yapamadı. (Bkz. L.A.X. albümündeki Big Dreams şarkısı)
Snoop Dogg'u da son dönemde görmüyordum Dr. Dre ile. Araları mı açıktı ne olmuştu bilmiyorum. Son Ego Trippin albümünün prodüktörleri arasında da yazmıyordu ismi.
Bu resimde 3'ünü bir arada görünce çok sevindim. Çok iyi işlerin altına imza atacaklarından hiç şüphem yok.

3 Ekim 2009 Cumartesi

İlk kez gitmek istemedim




Bugün işten erken çıkacaktım. Aklıma yakın arkadaşlarımdan birisi Beşiktaş'ı kendisi kadar çok seven arkadaşım Gökhan'ı da arayıp hadi gel maça gidelim, diyecektim.
Ama hem uykusuzluğun verdiği yorgunluk, hem Beşiktaş'ın içinde bulunduğu durum içimdeki maça gitme isteğimi körelttikçe köreltti.
Hem bir de havanın aşırı gerilimli olması vardı.
Bu faktörleri alt alta koyunca evde bizimkilerle izlemeyi tercih ettim.
Maçın daha başında forzabeşiktaş'takinin aksine istifa tezahüratları yükselmeye başladı. Kapalıda iki kupayı unutmayın, vefasız olmayın, diye bir pankart vardı. Acaba Demirören'in verdiği bedava biletler ile sağlanan rant bu şekilde mi geri dönüyordu başkana.
Sanki o statta daha önce Demirören'in adı istifa ile anılmadı. Adına siteler açılan isim başkasıydı. O sanırım çoktan alıştı bu duruma.
Maçın belli bölümlerinde Pascal Nouma için yapılan tezahüratlara biz de tv başında eşlik ettik.
8,5 milyon Euro'luk 10,5 numara Tabata'nın golüyle kazandı Beşiktaş. Karşılaşmada futboldan çok kavga görüntüleri gösterildi.
Golden sonra futbolcuların da Denizli'ye koşması birlik beraberliğin göstergesiydi. Ama hatırlatayım, geçen yıl Ertuğrul Sağlam'ın gönderildiği Hacettepe maçında da Batuhan, gol attıktan sonra genç teknik adama sarılmıştı.
Sanırım bunun sebebi de bir taraf istifa derken diğer bir tarafın bunu susturmak istemesiydi.
Yalnız teknik direktör büyük Mustafa Hoca'nın yaptığı değişikliklere bir anlam veremedim. Forvet özellikli Tabata'yı orta saha gibi düşünürsek, takımı forvet-defans hattına böldü.
Fink, orta sahada olması gerekirken forvette fink atıyordu. Biz onu orta sahadaki Ernst'in yükünü hafifletsin diye almadık mı?? Ne işin var olum lan, koş geri şeklinde izledim maçı.
Son sözümü de Beşiktaş forvetlerine ediyorum. Gidin bir kurşun döktürün. Ekmek kırdırın başınızda. Nedir bu şanssızlık.
Daha 40. saniye Nobre boş kaleye atamıyor.

1 Ekim 2009 Perşembe

İhtiyacım var!





Beşiktaş'ın CSKA Moskova maçından sonra aldığı yenilgi ile üzüntüm misli misli artmış durumda.
Herşeyi özetlesin diye şu resmi koyuyorum.